"ben 128 nilgün marmara ile 99 tezer özlü'yü silgileri boyunlarında olarak ve mor mürekkepli cam hokkalarıyla aynı sıraya oturtuyorum.."ece ayhan
t e z e r i m
... tezer özlü'nün "yaşamın ucuna yolculuk" adını verdiği, ilk yazımı almanca olan bu kitabın ismi "intiharın izinde"..(1983) ertesi yıl tezer özlü kitabı türkçeye çeviriyor..ölümünden sonra çıkan "kalanlar" isimli kitabın çevirilerini ise ablası sezer duru yapıyor..bir de "tezer'e armağan" diye bir kitap yazıyor..gölcükteki çocukluklarından başlayarak tezer'in ölümüne dek olanları dokunaklı bir şekilde anlatmış..
"yaşamın ucuna yolculuk"ta bir anlatı kitabı..yazar üç sevdiği yazarın (kafka, pavese, svevo) peşinden gidiyor, iz sürüyor, izlekler eldeliyor. yazarların her biri ayrı ülkede olan mezarlarına giderken, bizi aslında içsel bir yolculuğa çıkarıyor. öyle bir yol ki gösterdiği, çok engebeli, çatallı ve acı dolu..kitabı bir yerinde bırakıyorum..tamamlamaya gücüm yetmeyecek...hem kaç kitabı var ki onun..hepsini okursam sonra, ne kalacak ondan okumaya gibi bir saplantıya da sahibim. bu kadar genç ölmek ve bu kadar özgün olmak...bu haksızlık..ece ayhan şöyle söylemiş, "ben 128 nilgün marmara ile 99 tezer özlü'yü silgileri boyunlarında olarak ve mor mürekkepli cam hokkalarıyla aynı sıraya oturtuyorum.." nilgün marmara'da genç yaşta kaybettiğimiz biri, bir şair..
bir çok kişi yazdıklarından ötürü tezer özlü'yü intihar etti sanıyor. oysa tezer 1986 yılında kanserden ölüyor. sezer durunun kitabında aktardığına göre, eşi bir dizi işlemi başlatmak üzere hastaneye gidiyor. tezer "gitme, yalnız kalmak istemiyorum" diyor. eşi ise vakit kaybetmek istemediği için onu evde yalnız bırakıp gidiyor. ve tezer yalnız başına ölüyor..ölürken yalnız olduğumuzu biliyoruz da "sevişirken bile yalnızız" demişti bu varoluşunu, ona ne kadar acı verse de sorgulamaktan bir an için vazgeçmeyen kadın."kimseyle yaşlanmak istemiyorum, kendimle bile" diye de o söylemişti.
"ölüm yaşamla, yaşam ölümle tanımlı" diyerek her varoluşun kendisiyle birlikte ölümü de getirdiği gerçeğini bize duyurmuştu..
bir çok arkadaşımla onun mezarına gitmeyi planlamıştık..olmadı..özençle(dün şeyh bedretin'in mezarını tesadüf eseri bulduğum arkadaşım) gidecektik aşiyana..ben gene istanbula biraz uzun soluklu olmaya gelmiş ve özençlerde kalmıştım gene. taksimdeki orhan veli şiir evine gidiyorduk her gün..benim aşiyana ne kadar çok gitmek istediğimi biliyordu..hem orhan veli'nin mezarı da oradaydı..bir gün şiir evinden çıktık ve bebek arabalarına doğru yürüdük..tezer özlü'nün dediği gibi..gitmek..yaşam gitmektir..
aşiyananın huzur veren bir yanı var..neredeyse insana ölümün güzel bir şey olduğuna inandırıyor..tezerin mezarını biz bulduğumuzda hava iyice kararmaya başlamıştı ve biz bulamayacağız diye çok korkmuştuk. koca bir ağacın altında tezerimin mezarı..yapı kredi kitaplarının arka yüzünde anıldığı gibi, türk edebiyatının gamlı prensesi..lirik ve yitik prensesi..pembe bir mezar taşı var..üzerinde sadece adı yazıyor..o güzel adı..
aşiyandan çıktığımızda pek normal olduğumuz söylenemezdi..bir tarafta kadim mezarlığın duvarları bir yanda solaryumdan yeni çıkmış güzel bebek kadınları..yaşamla ölüm arasında kalmıştık...bizi hayata geri götüren otobüsteki herkese tezerimin cümlelerini fısıldamak, bağırmak istiyorum.
"her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması. karşındakine birşey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler.bir bedenin üzerinde dolaşan her el,kendi bedenini okşamak istercesine dolaşıyor öteki bedenin üzerinde."
"monochrome"
---
08 Eylül 2007
LIRIK PRENSES'in PEMBE TA$I
Gönderen Ey'lûl