Gozyasi agaci seni cagiriyor/Yelkenin gozyaslari
Dus Sokagi Sakinleri
-----
DIGER SIIRLERI / NILGUN MARMARA
Yitik Kaynak
Nocturnal
Journal
Bezgin Yurek
Katilim Cok/Katlim Yok
Gecmis Yuku
Ancak Yazgidir Bu
Burada daha ne kadar
Giderlerse - Geliriz
Savrulan Beden
17'nci
Manolya
Siir
Pembe Sevgili
Yalnizlik
Safir Dilek
Geriye Donussuz
Izlenimci Siir
Kopus Beklentisi
Sunu
Sulfur/ Civa
Cambazlar Ailesi
Monolog
Duz-Bahar
Dilsizlik
Yabanci
Cicek Durbunu
---
Kırmizi Kahverengi Defter'den
---
ANCAK YAZGIDIR BU!
Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
Şen kahkahalar ulumalar dona kalmalar mı?
Üzüntün senin hangi çağrışımlara uzandı
-
Geçmişsiz ve geleceksiz suç sevinçleri,
deniz kıpırtılarınca yürek dalgalanmaları?
Titreyerek uçurulan köpükten balonlar,
anlık aşkın tasarımlar mı?
-
Diledim mi yanında tümden var olmayı an için
ve birkaç sonrasında hiç yokmuşçasına
beklememeyi bir şey çevremdekilerin uyumundan
başkaca?
-
Yok böyle birşey yok!
sisi varlığının hüzün kanıtı bir vaktin
Beni aşağılayan sarsan
Aşan bizleri mor birliktelik.
-
-
BURADA DAHA NE KADAR
Burada daha ne kadar öleceğim?
Yeryüzüyle gökyüzünün aracısı olarak bulutu
haraca kestiginiz yerde? Ben size alışamam.
gözüme saldıran güneş ışınlarında yüzünüzün yokoluşu.
"Ağlıyordum, onu gönlümde isterdim ve sadece orada."
Öylesine yoksulluk, bir aşk düşünün sihirli hiç karşılıksız...
-
Ağlıyorduk. Ben bu ıslaklığı tanıyordum, düşümde böyle
düşünüyordum size dokunurken. Siz bu ıslaklığı tanıyordunuz,
düşümde böyle düşünüyordunuz.
Nasıl biliyorduk, nasıl?
bu gözyaşlarının susulmuş
her çığlık, beklenmiş her sevinç için,
onun için bu kadar akıcı, saran ve parlak...
WET: SORROW-
Delilik sevgilim, bir sözcük üzerine kurulmuyor,
varolanı dürtüyor, eşeliyor, o bölgede yer ediniyor.
Bir sabah, bedenimin tüm hücrelerini ele geçirmiş bir acıyla
uyanıyorum, bundan böyle, nereye baktığı bilinmeyen
gözlerinizle her karşılaştığımda katlanacak bir acıyla.
Onu sürükleyeceğim. Sürükleyeceğim ki, açığa çıkarılamayacak,
tanımlanabilir gün ve gecelere maledilemeyecek bir aşk
-
Yaslı yüreğimin utangaç itirafı: "SİZİ SEVMEKTE ÖLÜYORUM"
-
-
GİDERLERSE-GELİRİZ
Kim bilebilir yüreğin narin çırpınışında alıkonan sihirli geceyi
Biten arzu, yüreği yalanladığında
Nasıl'ı, nasıl niçin'e çevirmeli, ayırdetmeli gelmeyenleri
hep gidecek olanlardan;Beklentileri bir yakaya iliştirmiş,
Bağlanmış duruyoruz ayakta…
Irmak örtülüyor. İzlenemiyor yönleri akışın.
Kaskatı bir devinimsizlikte, unutulmuş, yitik beden arzuları!
Aranan ve bulunamayan kaynakta gizli,
saydam mavi kavanozlarda deniz kabukları biriktirmek sanki...
Bir dilek, bir dilek: Gölgede kalan her kıpırtı
gerçeğe bir adım, güne uymaya başkaldıran bir adım olsun!
-
GİDERLERSE-GİDERİZ
SAVRULAN BEDEN
Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,
Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!
Nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için.
Sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir.,
bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.
Yitiyor işte gözardı edilen bedenim,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!
Bilirmiydim yaklaşan karanlığı daha önceleri,
Son verilebilir yaşamın benimki olduğunu?
Şendim, şendim ben,
Kahkaham insanları ürkütürdü!
Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden,
Kalıvermeliyim öylece kaskatı!
17.
organlar dolaşıyor en şık urbalarıyla
yanlarında sürüdükleri salya sümük orgazm itleri
kusarken doğal sevinin göz ucuna
korkunç ve vahşi tayları dizginlenemeyen ten
düzüşme eğrilerinin ve ölü seviciliğinin bokunu çıkarırdı
yaşayan değil ölü ya da yarı ölü bedenler
organları uğruna cinayetler işler cinnetler geçirirken
vajina suratlı dişiller fallus suratlı eriller
dayandıkları ve bastırdıkları bedenlerin çöküntüleri altında-inlerlerdi
inleyiş küçük arı ve şirret inleyiş yalan duyguların
kaypak hazlarında vahşi bir söylendi
kentin caddelerinde çıngırak dilli çığırtkanların ete daveti
daha da azdırırdı kızışmış organları--
fantezi ve düzüşme pratiklerinin ortasında
kan gülümseyen bir vajina içine alacağı bir fallus ararken
en köhne fallusun kalkık burnu estetik bir anıttı
birbirine giren ve çıkan bedenlerin dili
oral çağrışımlarla zenginleşirken her şey
bacak aralarına sıkıştırılmış kapitalist bir tüketim
çılgınlığıydı
cıngılında ideal bedenlerin sunulduğu
perde gerisi buyruklarda bir fare zehiri bile
klitoris anlamlandırma düzeyinde hoş bir bedenin
bacak arası merkezinde pazarlanıyordu
aslolan pazarlamanın ve metanın gücüydü
aşırı boyanmış ve gülümseyen o kızıl rujlu vajina
libidosuna söz geçiremeyen azgın semirmiş ve kalkık fallus
anıtsal betimiydi zamanın çağın ve çürüyüşün--
yaşanan; nasıldı ki?..
SAFİR DİLEK
Ey dilek koşulu aşkın; beyaz gül ve incelen oklar. Bir güz
ağacı gövdesinde kapalı gerçekleşmenin kaynağı . Güneşe
uyarlanamıyor dilek. Güz, kırmızı gülün düşmanı, el alıyor
donuk karadan kalın oklara karşı. Barışsızlık sürüyor.
Bu çılgın eğlentinin karşıtı bir yürek hangi kuşun sesinde dinlensin?
Yinelenen bırakılmalarda ararken serin tınısını el, bir sınırı hatırlıyor, sonsuz !
Ey, olmayan bir yalımı bekleyen devinim, susuyor öteye
varolurken kıydığı çığlıklarını. Durum diyor bu üstelemenin sarı uzantısı, yaratının ürkünç arılığı ve donuk izleği yaşamanın... Nasıl geceler eli açıklığında üzüm tanelerinin sesine tanıklık kaçınılmazsa, öyle yükselen servilerle göğe daha yakın olmak. Mavinin doruğunda diz çöküşü biricik varlığın, öyle süren aşk çok katlı bir çiçeğin yalnızlığı kadar, bir safir alana doğrulan çocuksu dilegelişte; karanlık dinletiden uzak şiirin açılabileceği öte uzam!
NİLGÜN MARMARA Ağustos, 1981
KIRMIZI KAHVERENGİ DEFTER'DEN
Anıların müthiş bir dirençliliği var; kişi anmak istediğinde her şeyin içinden geçip An'ı şimdiyi aşıp ancak istediği anıya dönebiliyor, çıplak ve savunusuz çocuklar gibi. Anılrın her gün her an ırzına geçilebilir. Bir tür sıçrama ve hiç bir şey elde edememe.
Müzik !
Dalgalar mı, atomların dizilişlerindeki düzenin benim atomlarımın dizilişiyle çakışması mı ! Halelerin eş düşmesi mi! Olanaksızlığın paylaşılması mı! Bir şey işte !
Gerçekliğin benim düşlerimden bir ayrımı yok
__Öylesine ince delikli bir ağ ki bu üzerimize kapanan, kapanan, kapanan
bu KAPAN?
Gömütün kapağı hep açık, ölünceye dek--yaşadıkça uçuşan anları, düşünceyi ve duyumları bir bir atıyoruz içeri, sonra hiçbir şey biriktirilemez, üretilemez duruma geldiğindekendimiz giriyoruz ve örtüyoruz kapağı üzerimize.
Uzun tobruk gecelerinde şantiye alanında garip makinelerin arasından geçerek, su arıtma havuzlarına bakardık ay ışığında yüzümüz yansımazdı. Teknoloji olgusu, ona yaklaşamama, bütünüyle kavrayamama, Godard filmlerindeki grotesque görüntüleri hatırlatırdı, geceleri ve gündüzleri. Godard çalışan işçilerin
devinen makinelerin üstüne aşk sözcükleri bindiriverir, çarpıcı bir karşıtlık/koşutluğu yakalayabilmek, gösterebilmek için.
Emek-üretim-aşk-tükeniş.
Yaşamlarımız kısa mesafelerde bir kuş uçuşu kadar (göçebilen kuşların yolları ve kargalara verilen yaşam payı dışında ) gençyaz ve yaşlıbahar arasında ufalanan bir yaprağınki denli rüzgârlara açık. Bu bilgi bizi inlerimizden çıkararak (kimi zamanda tam tersi) altruizm adlı meydana gönderiyor. Belki meydan bir pazaryeridir, belki de yetişkin maskelerini sorumluluk duygusuyla yüzlerimize yerleştirdiğimiz bir çocuk bahçesi...
Açılmak-açmak. Göğe, yerküreye, suküreye, insanlara, düşünceye, geçmişe, gelecek ve şimdi'ye açılmak...
Dünyaya yönelik tehdit oklarına hafif bir tebessümle bakmak. Tebessüm güncel-geçici ile evrensel-kalıcı olan arasındaki ayrımı görebilmek ve özümseyebilmenin imidir.
---