^^ ИÍLGŰИ МAЯMAЯA ^^ : 09/03/07

03 Eylül 2007

SOYSAL EKINCI



"..kendisini, boyundan da kısa bir dala asarken, hem soysal ekinci hem de de isa suretiyle ali, aramızda yine, uzak bir dilmunlu.. " Mehmet Çetin mart’07, a’dam

"...Şimdi, Kürt anaları yapıyor bunu; başlarına ideolojinin dikenli tacı geçirilmiş çocuklarının ölümünü kutsuyorlar, ve yalnızca ölümünü, onlara öyle öğretildi ki, çocuklarının yaşamaları bazen ihanetle eşdeğerdir. “İstemem son ölümüm olsun bu” demişti Soysal Ekinci, “yaşamak bir ihanet sayılıyorsa eğer!”
Göğsü ölümcül süngü darbesiyle yaralanmış anasına şöyle yakarıyordu Soysal:
“Xwînê bimale ku bimijim!” Kanı sil ki emeyim! Kınını yakan alevden kılıçlardan biri de oydu, Beyoğlu’nda bir bekar evinde asmadan önce kendini..."Arman Şen

"..Eylül döneminde ve cezaevlerinde bulundukları sıralarda şiirlerini kaleme alan ya da kitapları yayınlanan şairlerin sayısı az değildir: Emirhan Oğuz, Emir Ali Yağan, Ersin Ergün, Fadıl Öztürk, Halil İbrahim Özcan, Mehmet Çetin gibi şairler kısmen şiir serüveninde yolculuklarını sürdürdüler. Bazıları şiirlerini kendi yorumlayarak (Aydın Öztürk gibi) yola devam etti. Bazı şairler ise 12 Eylül’den doğan sekter ırkçı ve gerici ortam içersinde yokedildiler: Behçet Aysan, Uğur Kaynar ve Metin Altıok…
"Soysal Ekinci” gibi şairler ise gördükleri ağır işkencelerin üzerlerinde bıraktığı etkiler yüzünden aramızdan ayrıldı..."Tamer UYSAL


"..Soysal Ekinci ile ölümünden dört-beş yıl önce tanışmıştım. Her zaman içine kapanıktı. Cezaevinden çıktıktan sonra, bir tepki olarak “susma” kararı almıştı.Hiçbir yerde konumlanamamıştı. O dönemde, Taksim’de oturan belli insanlar nedense hep intihardan söz ederler, solcu şairler, intiharın edebiyatını yaparlardı. İntihar edene saygı duy, ama edebiyatını yapma.”
“Almanya’dan döndükten sonra intihar haberini televizyonda izledim. Ölümünden sonra birdenbire pek çok insan “Soysal’ın yakın arkadaşı” oluverdi! Gazetelere demeçler verdiler. Oysa yakın arkadaş filan değildiler, hatta Soysal’ın özellikle arkadaş olarak görmediği kişilerdi. İntihar edebiyatının yanı sıra başka bir edebiyata başlamışlardı: Ölümler üzerinde kendini kurma... Soysal’ın çaresiz kalması beni üzmüştü. Çalıştığı yerden parasını alamadığını yazmam insanları kızdırdı. Öyle ya,solda ne olursa olsun, bir şey söylenmeyecek, ölen öldüğüyle kalacak ve devrimciler arasında “büyük devrimciydi” diye konuşulacak. Soysal intihar etmeden önce yazdığı Çağrı adlı kitabındaki bir şiirinde şöyle diyor: Aydınlar ahh en yakınındakine bile uzak duran aydınlar!... / Her devinime anlaşılmaz bir homurtuyla karşı çıkan aydınlar / elektronik çağın oyduğu çağdaş mağaralarda / Ağzından köpükler akıtarak sahte bir esrime gösterisiyle / Çıkar dilenen şeyhler gibi, aydınlığı zikreyleyip karanlıkta yaşayanlar.”
HACER YILDIRIM-2005


İLK- KISSA
Kırkına kadar ne aşk ne ölüm umrundadır insanın
Her şey hayvani bir intikam duygusuyla harcanır
Düşüncenin ince denizinden güneşe serilmemiş bedenler

Durmadan kendine sıcak bir yatak aranır
Kırkından sonra bütün ibadetler US'lu bir dost içindir
Her anı başka bir pişmanlıkla yaşanır
Ki soysuzlar aklanırken kamuda soylular karalanır
Soysal EKİNCİ


(1954Kars- 4eylul1994Ist.) Soysal EKİNCİ

1954 yılında Kars'ta doğdu, 4 Eylül 1994 tarihinde İstanbul'da yaşamına son verdi. Ardahan Yatılı Bölge İlkokulu'nu, Kars Kazım Karabekir Öğretmen Okulu'nu ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Bölümü'nü bitirdi.

Siyasal kimliğinden ötürü 1979-1981 yılları arasında gözaltında kaldı.

1983 - tekrar gözaltı

1983-1989 yılları arasında İstanbul'daki cezaevlerinde tutuklu kaldı.

1989 yılında Çağrı adlı kitabı toplatıldı ve hakkında iki ayrı dava açıldı.

Şiirleri cezaevi günlerinde çeşitli dergilerde yayımlandı. 1991 yılında "susma" kararı aldı. Toplumsal yurt ve dünya tarihini, bireyi yoksaymadan sorgulayan, dilin olanaklarını çarpıcı imge derinliğine götüren, duygu debisi yoğun şiirler yazdı.

YAPITLARI
Biri Yitik İki Ülke (Ekim 1989, Belge Yayınları),

Çağrı (Kasım 1990, Alan Yayıncılık),

Yıkıntılar Altında (Ekim 1991, Alan Yayıncılık)

Toplu Şiirler (1995, tüm şiirleri, ölümünden sonra)



CAGRI
Çagri"Döndügümde seni buldum" diyor Soysal Ekinci. "Eris yüregimin orta yerine" diyor. "Iyice gir / Ordadir sorgucu cellatlardan saklanmis / Ne varsa sana dair."Döndügü yerin neresi oldugunu animsamakta zorluk çekenler için "Döndügümde" sözü yanilsamalara yol açabilir.Ama ne ülkesinden ne de sözünden döndügü var sairin. Sözlerine tüm yüregiyle asiliyor. "Berde Daye, / Çok zaman oldu seni / Onurlu ölümlerin bedel toplayicilarina teslim edeli, / Çok zaman oldu Yitik Ülke'yi aramanin yollarina düseli.""Ey gökyüzü / Ey gün batimini gölgeleyen ala bulutun / Yaman günesin önündeki huzursuzlugu / Ey Ararat, ey dört mevsim bilmez kar / Ey Süphan, ey serin rüzgar / Ey Nemrut, ey deli bahar / Orta Dogunun Orta Yerinde "Özgürlük isteyen bir halk var!"(Arka Kapak)



ÇAĞRI
Düşüncenin sarsılmaz yeraltı kayası
Doğru tavrın çekinmeden sırtını dayadığı
Sevmektir kendinden öte
kendin için, özverinin anlamı

duyduğumuz her çığlık bize yönelmiş bir çağrı demektir.
Ve bu çağrıya doğru
YİTİK ÜLKE’yi aramanın yollarında
sesli düşünmektir şair...

I
YİTİK ÜLKE dedim şiirimde adına
YİTİK ÜLKE demişti şairler
işgal altında kanayan bütün topraklara

Yeni kanunlar çıkarıldı senin için
adının yazılması yasaklandı
Hepsi birbirinden geri
hepsi de küf-pas içinde birer cunta genelgesi

Şimdi
SONSUZLUK ÜLKESİ’NDE diye başlar söylencesine
senin tarafını tutan, senden yana haber veren aydınlar

daha nice güzel şiirler yazacak bu ülkenin şairleri sana
ucuz tütünler sararak geceleri çıkıp kentlerin varoşlarında
tutsaklığına sığınarak şiirin uzun ve yoksul kışlarda
-en zifiri karanlığı bile mecbur ederler
düşlerindeki aydınlığı yaşamaya
-kızılçıraların isli alevlerinde ezberlenmiş
sıcak türküler okunur gülümsemelerinde-

Ve kuşdilinde kekelerden
Cahil-aydın/ büyük-küçük bütün burjuvalar
Yangın yerlerine boşalan uzun sağanaklar gibi
KÜRDİSTAN KÜRDİSTAN diye diye önce onlar çözdüler
Dillerini
Şiirlerine sarıp en güzel düşlerini YİTİK ÜLKE’ye göçtüler
ve uykusuz gözlerinden çiğ tanesi döktüler geceden önce
rüyaları işgal devriyelerince basılan ergen kızların
uçuklamış memelerinde

Ve işgal askerleri
ispirtonun renk verdiği yüzleri
yuvalarından fırlamış kanlı katil gözleri
ve haki
ve yeşil
ve irinli özleriyle
Kürdistan’ın yarasını oydular
Kabukverdi soydular
kabukverdi soydular
kabukverdi kurumadan soydular

Artık ne kuruyabilir
ne de kabuk verir
kızıla kesmiştir de et ve kemik içinden
Oluk oluk akmaktadır yaralar

YİTİK ÜLKE
Ey YİTİK ÜLKE
Ne kadar çok gençoğul vuruldu sende
Adlarıyla kimlikleri birbirine karıştı
-hiçbir dağa konduramam, hiçbir suda arayamam eşgallerini-

Hiçbirinin yeri dolmuyor yüreğimde
Kuşak dedimse gökkuşağı değil öyle
Sen bakarsın, o görünmeden boyverip süzülür
Dile kolay, bir çocuk çeyrek asırda ancak büyür

Bütün dağlar düzlensin istiyorum şimdi
Kesilsin kafaları bütün başıboş suların
Ve özgürlük rüzgarıyla gelen devrim dalgalarından öte
Kanatları bütün fırtınaların

-Nasılsa kıracaklar ökseye gelmemiş yanlarını da
göçebeliğimin-

YİTİK ÜLKE
Ey YİTİK ÜLKE
Ey bütün çağlara eşkıya barındırmış dağlar
Ey gökyüzü YİTİK ÜLKE’nin
Bunca ölümü nasıl kaldırır tanrıların
Bütün yıldızların dilsiz mi senin
Ve bulutların ölüdenizler gibi durgun
Günboyu ateşler içinde bir yanın, bir yanın suskun

Sonun başlangıcını bildiren ilkkurşun daha dün atıldı
Her gün yeni bir KIZILDERE yaşanır
Her gün NURHAK gibi bir dağ ateşler içinde kalır

Bir hayvansı kavga bu Doğu’nun çöl sıcağında
Sermayenin yılansı ağzından çıkıyor bütün buyruklar
Savunmanın imkanı yok bu ormanda kendini tek başına
Ağızların ölüm kanunlarıyla gelir çıngıraklı kuyruklar

Katiller eğlendirmez gece-gündüz hiç durmayan sazların
Ne yazık,
Yeşil aygırların en ucuz vaadlerine kendini satar kızların
-işgal bayrakları çekilerek ilan edilen düğünlerin
hüzünlü halaylarında
mor koyun ve ter kokan KÜRT keçelerinin yumuşaklığında
yağ ve baharatın buharlaştığı çıldırtan saçkavurmalarında
sonra
korkak ve buyurgan emirler eşliğinde dolup boşalan
malak ciğerli adamların itaatkar saldırganlığında
yürekleri ihanetle çarpan ağaların atsırtı zamparalığında

YİTİK ÜLKE
Ey YİTİK ÜLKE
Öldürümün sesidir işte bu sendeki, ihanetin sesidir
Ki savaşı duyan herkesi bir yana çağırır
Ve onu
Ne ırmak, ne bulut, ne güneş, ne de rüzgar kurtarır


-Cahildir halkın, korkaktır
ve üstünde yüzlerce insani kusur
ve talancıların ayak izlerinde adı okunan
bir Osmanlı Sipahisi kadar vahşi ve cesur
ne tam bir ümmeti muhammet’tir, ne de asrını yaşayan bir
ulus
umutsuzluğun resmini yüzlerinde bulursunuz
mutsuzluğun resmini yüzlerinde-

ÖZEL TİM yaldızlarını kuşanıp dağlara çıkan
İnsan avcılarını gördükçe
Gözümdeki bütün renkleri kan alır

-Kana susamış aslan kesildiler
yüreğimden akan kanları toplayıp alınlarına sürerler
oysa ETYEMEZDİ çoğu şehirde
bir kuş için gökyüzümün
kanı akar düşünceye-

insan avcıları
ey insan avcıları
haydi çalın
haydi çalın
çalın artık ellerinizdeki savaşın boynuzborularını
ey yüreklerini ciğerleriyle üfleyen bando mızıkacıları
ey saçları sıfırnumara şişkarınlı soldatlar
parlasın havada kıçlarınızdan sarkan aybaltalar
çalın da
görünsün kemerlerinizden sarkan kanlı kesik kulaklar

ve sonra
patlasın başınızda
direnişin kahreden LULULU’ları karşısında canagelen
ölüme tanık sunaklar
bir kadın Yitik Ülkede
savaş döküntüsü bir cemsenin arkasına
bağlanmış saçlarından
canvermek üzeredir
Kandır bu
İçindeki bu kavganın mahşerinde kurulacak bir divana
Akan
Ölmeden önce tırnaklarıyla kendi göğsüne çizmektedir
Çentiklerini
Kandır bu
Kaynar kızıl boyalardan çıkarılan halı iplikleri gibi süzülen
Kandır bu
Bir zamanlar eldeğmemiş güzeylerde koşarken
Kalçalarını döven kuzgini saçlarından dökülen

Bir çocuk/koşuyor paytak adımlarla
Onbeş aydır büyüyen arsız açlığını bir memeye bağlayan

Ağlıyor
KANI SİL DE EMEYİM
KANI SİL DE EMEYİM diyor

XUNE BI MALE BIMIJIM
XUNE BI MALE BIMIJIM

Analar ki bütün acılarımızın önünde sadece ağlayandı
Ve en haklı kavgalarımızda bile bizi hep arkamızdan vurandı
Ey yeryüzünün gelmiş-geçmiş bütün tanrıları
Gelin de çözün şimdi bu ananın kulaklarımıza üflediği fısıltıları

Kuremen Xetire de
Seni emzirecek yüzlerce meme var, yüreğim paramparça
Paramparça topraklarım ve kül yığınıdır dağlarım
Kızgın lavlar gibi akmaktadır uçurumları doldurmaya
Göğüslerin paramparça ve rahim yok yerinde
Rahmim kıyılmış kanlı et parçaları gibi ...
(...)

Soysal Ekinci

diger siirleri:http://www.siirgen.org/siir/s/soysal_ekinci/index.html
---

SUNU/ NILGUN MARMARA

SUNU


Böyle düşüş görmemiştim ölgün ve kırık çakılmış kalmıştım/gelecek zamanlı düşler çatıyordum kapladığım şuncacık yerde;bu ölçümsüz gökyüzünde...

Nilgun

---

 
Image Hosted by ImageShack.us