^^ ИÍLGŰИ МAЯMAЯA ^^ : 09/18/07

18 Eylül 2007

"SENİ SEVİYORUM ROSA" TANTE ROSA


Sevgi Soysal'in vasiyeti olacak kadar önemlidir Rosa Tante onun için... Özdemir Ince'ye bir gün söyle der:
"sana bir vasiyetim var Özdemir."
"Çüs"
"Çüs müs yok oglum. Vasiyet vasiyettir. Simdi bu hirdavatlar, Yeni Sehirde Ögle'yi sunu bunu öne çikartip, Tante Rosa'nin boynunu vuracaklar. Tante Rosa'ya sahip çikin!"
(Erdal Dogan)


(...)
Önce "Tante Rosa", Sevgi Soysal'ın sevgili kitabı. Yazarının "Anneannemden başlayıp bende biten bir çizgi," dediği Bavyeralı Rosa...
At cambazlığına heveslenen küçücük bir kadın,18 yaşında.
"Vücudunun kötü bir şey olduğunu öğrendiği" rahibe okulu. Günaha başkaldıran Rosa tek ve samimi bir gerekçeyle "Ben içimi öldüremem". Ve içindeki hayvanı uyandıran Rosa, valsler, tangolar, swing, bilumum dans...
Memesiyle kartopunun kırdığı camdaki deliği dolduran Tante Rosa... Aynı gün üç çocuğunu ve kocasını terk eden... Hayatı boyunca sürekli aforoz edilen Tante Rosa, sayısız mücadele, başarısızlık, yeni işler, yarım mutluluk, tam sayılıgillerden bolca mutsuzluk, ölen kocası, yeni kocası, onu aldattığı ve yakalandıklarında donunu bahçeye attığı sevgilisi, mektupla tanışıp gittiği bir diğer adam, adamlar ve Tante Rosa... O inanılmaz trajik hayatını olağanüstü bir dinginlikle yaşayan, ne şekerli yapış yapış hüzünler yaratan bir kadın ne de bir demir leydi... Uyaksız, komik akrostijlerle dalga geçen, aruz kalıplı kadınların hiç sevmeyeceği serbest vezin Rosa.
Tante Rosa, gerçek bir teyzedir. Cesur olmayan annelerimizin cevval kız kardeşleri, içimizdeki hayvanları bilgece yorumlayan anne yarısı teyzelerimiz.
Ya da Soysal'ın yazdığı gibi "...Yaşamak zorunda olmak, sürdürmek, ısrar etmek. Bu Tante Rosa demektir." (...)




Rosa; Sumru Yavrucak
"...İkinci filmim "Seni Seviyorum Rosa", Sevgi Soysal'ın bir eseri , Işıl Özgentürk çekti. Bana ve görüntü yönetmeni Ertunç Şenkaya'ya Altın Portakal ve Altın Koza kazandırdı..."

SENİ SEVİYORUM ROSA (1992)
(Sevgi Soysal'ın "Tante Rosa" adlı romanından)

Yönetmen:IŞIL ÖZGENTÜRK
Senaryo:IŞIL ÖZGENTÜRK
Eser:SEVGİ SOYSAL
Kurgu:MEVLÜT KOÇAK
Yapımcı:ALİ ÖZGENTÜRK
Yapım:ASYA FİLM
Sanat Yönetmeni:MUSTAFA ZİYA ÜLKENCİLER
Kamera:ERTUNÇ ŞENKAY
Özellikler:RENKLİ 35 mm
Müzik:THESİA PANAYİOTOU
Türü:DRAM,AŞK,PSİKOLOJİK
Süre:97 dak
Yapım yılı:1991
Gösterime giriş tarihi : 18 Eylül 1992

Oyuncular:
SUMRU YAVRUCAK -ROSA
MAHİR GÜNŞİRAY
GÜLÜMSER GÜLHAN
MEHMET ATAK-İSHAK
HALİL ERGÜN
HANDE MEŞE-KÜÇÜK ROSA
ALİŞAN ÇAPAN-HAYAL PRENSİ
İSMET AY
MÜJDAT GEZEN
AYLA ALGAN
KUTAY KÖKTÜRK
ŞAHİNE HATİPOĞLU
TANER BARLAS
YAMAN OKAY
MUSTAFA GÖÇMEN
GÜZİN ÖZYAĞCILAR
MEVLÜT DEMİRAY
MERAL OKAY
SELÇUK EREN
OKTAY GÜZELOĞLU
MUSTAFA SUPHİ
ŞERİF EROL
Kültür Bakanlığı ve Eurimages katkılarıyla çekildi.Işıl Özgentürk'ün ilk uzun metrajlı sinema filmidir.
Konusu:
Seni Seviyorum Rosa yitmeye yüz tutmuş zamanların İstanbul'unu kişiliğinde yaşatan ve yaşamı gerçek ve düşlerin iç içe geçmişliği üstüne kurulu bir kadının öyküsüdür. Yaşamını içgüdülerine göre yönlendirmeyi seven kadının, peşinde olduğu tek bir duygu vardır, o da aşktır. Kadın geçmişin aşkları üstüne aşklar yaşayacak ve geleceğin aşklarına yol açacaktır. Aşkları Ayşe'ler, Janet'ler ve Rosa'lar yaşayacak, kadının öyküsü sonsuza dek söylenip duracak ve aşk şarkılarının kimi zaman yaşam dolu bir örneği olarak kalacaktır.

Sevgi Soysal'ın Tante Rosa adlı öyküler toplamından sinemaya uyarlanan film, hayatı herkesten farklı sevdiği için kimse tarafından anlaşılamayan bir kadının öyküsünü anlatır. kendisini prenses sanan küçük rosa, coşkusu disiplin altına alınsın diye rahibeler okuluna gönderilir ancak sıradan olmayı reddeden doğasıyla okuldan kısa sürede atılır. geride bıraktıklarının ilkidir bu. daha sonra evliliğini, çocuklarını, bir başka kadına aşık olan sevgilisini, yaşamını sürdürmek için ucuna eklendiği işleri ve gitgide coşkusunu geride bırakır. ne yaparsa yapsın sevilen olmayacaktır.

"Seni Seviyorum Rosa" sevgi ve mutluluk peşinde hayatını tüketen Rosa adında bir kadının hikayesidir. Çok zor bir çocukluk yaşamış, kendine özgü bir hayal gücü olmasına ragmen
cok disiplinli, kuralcı bir okula gönderilmiş olan Rosa evlenir ve üç çocuğu olur. Ancak bir gün hayalleri ve duygularının sesi ağır basacak ve kocasını, çocuklarını genç bir kemaniste aşık olarak terk edecektir. Terk edilmesi ise uzun sürmez. Yaşadığı büyük sarsıntıdan, yalnızlıktan
kendisini kurtarmaya çabalar, ancak ne yapsa bunu başaramaz. Yaşı ilerledikçe sevgiye olan ihtiyacı artmaktadır. Sonunda en çok özlem duyduğu sözleri işitmek için bir çözüm bulur.
Kendisine bir papağan alıp ona "Seni seviyorum Rosa" demesini öğretmeye çalışır. Ne var ki papağan Rosa ölene kadar bu cümleyi söylemez.

Aldığı Ödüller:
28. Antalya Film Şenliği,1991 En İyi Kadın Oyuncu-Sumru Yavrucuk
4.Antalya Film Festivali,1992 En İyi 3. Film
4.Antalya Film Festivali,1992 En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu-İsmet Ay
4.Antalya Film Festivali,1992 En iyi Görüntü Yönetmeni-Ertunç Şenkay
4.Antalya Film Festivali,1992 En iyi Özgün Müzik-Thesia Panayiotou
1992 Adana Altın Koza Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu-Sumru Yavrucak
11. Uluslararası İstanbul Film Festivali,1992Jüri Özel Ödülü(film)

Katıldığı Festivaller ve Gösterildiği Ülkeler:
"Seni Seviyorum Rosa" Cairo International Film Festivali, Alexandria Film Festivali, San Sebastian Film Festivali, Uluslararası Locarno Film Festivali, Uluslar arası Varna Film Festivali, Montpellier Film Festivali, Uluslararası Tokyo film Festivali, Valencia Film Festivali ve New York Film Festivali'ne katılmıştır.
Film ayrıca, Avrupa televizyonlarında da gösterilmiştir.
---

BARIS ADLİ COCUK / SEVGİ SOYSAL






UCURTMAYİ VURMASINLAR
Beş yaşındaki bir çocuğun gözüyle kadınlar hapishanesinin ve sevginin öyküsüdür anlatılan. Küçük Barış'ın (Ozan Bilen) bu dört duvar arasında ne suçu vardır ki? Oysa esrardan tutuklanan annesi değil midir? Barış henüz algılayamadığı bir garip dünyanın içinde, her yanı soğuk ve sağır duvarlarla çevrili bir hapishane avlusunda gökyüzünü ve özgürlük uçurtmalarını gözlemektedir. İnci Abla’sı (Nur Sürer), Özgürlüğüne kavuştuktan sonra bir gün uçurtma olup geri döneceğine söz vermemiş midir? (Agah Özgüç'ün 100 Filmde Türk Sineması kitabından)

Yönetmen
Tunç Başaran

Senaryo Yazarı
Feride Çiçekoğlu

Müzik
Özkan Turgay

Oyuncular / Filmdeki Karakteri
Nur Sürer İnci
Ozan Bilen Barış
Füsun Demirel Fatma
Rozet Hubeş Zeynep
Güzin Özipek
Özlem Savaş
Güzin Özyağcılar
Yasemin Alkaya
Meral Çetinkaya
Hale Akınlı
Ömer Çolakoğlu
Ayben Erman
Nurettin Şen
Sabriye Kaya
Selma Tarcan
Ayla Aslancan
Emel Çeviren
Tanju Tuncel
Gönül Demirkol

Yapımcı
Tunç Başaran
Jale Onanç

Kamera
Erdal Kahraman

Sanat Yönetmeni
Feride Çiçekoğlu

Yapım
Magnum Film

Eser
Feride Çiçekoğlu (Sevgi Soysal "Baris adli cocuk")

Tür
Dram

Özellikler
Renkli 35 mm

Ödülleri
26. Antalya Film Şenliği, 1989 - Erdal Kahraman - En İyi Görüntü Yönetmeni
26. Antalya Film Şenliği, 1989 - Feride Çiçekoğlu - En İyi Senaryo
26. Antalya Film Şenliği, 1989 - Nur Sürer - En İyi Kadın Oyuncu
26. Antalya Film Şenliği, 1989 - En İyi Film
İstanbul Film Festivali, 1989 - En İyi Türk Filmi
10. Akdeniz Ülkeleri Film Festivali , 1990 - Tunç Başaran - En İyi 2. Film



1976-1.basim



Sevgi Soysal ve Barış Adlı Çocuk
Sevgi Soysal, Barış Adlı Çocuk adlı hikâyesinde önce koğuşu betimliyor "Koğuşta çıt yok. Sessizlik saati. Bir iki kız ranzalarında uyuyorlar. Çoğunluk okuyor. Her kitabın peşinde en az beş kişi var. Bir an önce bitirmek zorunda herkes kitabını. Selma'yla Nina yavaş sesle konuşuyorlar. Meral, yine sorun olmakta Meral'in karavana dağıtılırken hep öne geçmesi, karavanadan hep et kepçelemeye çalışması."
Arkadaşlarının genel kanısı "Bu, eleştirilmesi gereken bir tavır."Ama arkadaşları Meral'in çocukluğunun büyük sıkıntılarla başladığını, öğretmen okullarının yatakhanelerinde süründüğünü, en ücra yerlerde öğretmenlik yaptığını bilirler. Meral, mesleğini inancı uğruna tehlikeye atmış, ilk ihbar furyasında da tutuklanmıştır.
Selma, "Bencillik içine sinmiş" diyor, "bir sosyalistin böyle davranmasına izin veremeyiz."
Meral'e dışardan hiçbir şey gelmiyor. Ne para, ne bir şey. Çocukluktan beri süregelen açlığını aşması zor. Ama çalışkandır. Meral, hiç yılmadan okur... Cezaevi yönetimine karşı tek kişilik direnmelere kalkar, ama koğuşça karar verilmiş direnişlere karşı çıkar. Bu yüzden Meral'in önerilerini kimse dinlemez olur.
Güler'in radyo faslı "Aliye Akkılıç"la bitiyor. Güler, külhanbeyi tavırları sever; tesbih çeker, radyoyu ağzına kadar açıp "Neşet Ertaş" dinler. Demet, "Polis radyosunu dinler mi bir sosyalist?" diye öfkelenir. "Şafak" davasından tutuklu kızlara bakıp bakıp lahavle çeker. Güler "orducu". Kızıldere'den beri "cepheciler"le de arası iyi. Ama "orduda" da, "cephede" de kızlar az. Koğuşta azınlıkta oluşlar bundan.
Nesrin, koğuş sözcüsü. "Son tutuklama dalgasında Şafakçılar geldi. Şimdi çoğunluk onlarda. Sözcü de onlarda."
Güler, "Bunlar örgüt değil, kokteyl parti, baksana davanın yarısı kız, yarısı oğlan," diye dalga geçiyor "Ulan, şefleri bile tıpış tıpış teslim oldu. İhtilâlcilermiş. Birinizde bile mi silâh yoktu?"

KOĞUŞTAN İNSANLAR...
Güler, silâh sever, silâhtan söz ederken gözleri parlar. Hayranlarıyla konuşurken silâh adları sayar. En üzüldüğü şey de tutuklandığı sırada silâh kullanamamış olmasıdır. Silâh, yiğitliktir, namustur, sonuç olarak sosyalistlikle özdeşleşmiştir Güler'in kafasında.
Güler, Demet'e özellikle bozulur. Demet, sevdiği oğlan yüzünden bulaşmış Şafakçılar'a. Babası fabrikatör, ama en keskinleri o. Nina'ya göre keskinliği yeniliğinden.
Güler, uzlaşmamakta kararlı. Buna en çok Nina üzülür. Ötekiler de ona, "disiplinsiz, bilinç düzeyi düşük ve maceracı" deyip hınçlarını alıyorlar.
Demet, Oya'ya fısıldıyor "Sessizlik saatinde bile okumuyor şu Güler." Oya, dalga geçiyor "Red Kit okuyor ya!"
Nesrin'in sesi sinirini bastırmaya çabaladığını belli ediyor. Tartışmaktan hiç usanmaz. Polis Zafer, bir süredir her koğuşa girdiğinde herkesin hazırola geçmesini istiyor. İkide bir de içeri girdiğinden, dayanılacak bir durum değil bu. Zafer'in polisliği her tutukluluk gününü ikiyle çarptırıyor. Yapmadığı yok. Adam dövmeye kadar. Her gün Zafer'e karşı yeni bir direnme biçimi geliştiriliyor. Sinirler allak bullak. İsyan çıktı çıkacak. "Bir anlamda yılmak olmaz mı bu?" diyor Selma.
"Hayır. Biz o komut vermeden ayağa kalkacağız, onun ilk komutu ister istemez rahat olacak, biz de onu dinlemeyeceğiz. Öyle put gibi duracağız. Buna karşı yapabileceği hiçbir yasal dayanağı yok."
"Yasası mı kaldı, arkadaşlar?"
"Ben bu öneriyi tuttum."
"Kabul edenler! Edilmiştir!"
Kapı tam açılmadan hepsi hazırola geçiyorlar. Ama kapıdaki Zafer değil. "Gerginlik anlamsız bir çamaşır ipi gibi gevşiyor." Şişmanca, anaç yüzlü bir polis kadın bu. Hiç görmedikleri biri. Gülerek bakıyor içeri. En beklenmeyeni, eliyle bir çocuğu tutuyor. Zafer'in içeri girerken tabancasını tuttuğu eliyle. Dört ya da beş yaşlarında, sarışın bir oğlan çocuğunun elini tutuyor. Cin bakışlı bir çocuk.
"Haydaaa!"
Güler'in sesi patlıyor önce. Sonra hazırolunu bozup salına salına havalandırmaya çıkıyor. Ardından herkeste bir gevşeme. Aylardır, tek sıra halinde havalandırmaya çıkmaya, her havalandırma öncesinde hınçlı ve kinli sıraya girmeye öyle alışmışlar ki, bu ansızın karşılaştıkları gevşeklik şaşırtıyor, rahatsız ediyor onları.
Yeni polis bütün bunların farkında değil. Gidip masanın üstünden bir bardak alıyor.
"Bu bardağı kullanabilir miyim? Çocuk susadı da."
Ses çıkmıyor. O da gündelik bir şey yapar gibi, bir ev kadını tavrıyla su veriyor çocuğuna. Arkası koğuşa dönük. Bir elinde çocuk, bir elinde bardak. Bu, cezaevi görevlilerinin hiç yapmadıkları bir şey. Hep koğuştakiler onlara arkadan saldıracakmış gibi davranırlar. Hele Zafer, hayvanat bahçesinde, yırtıcı hayvanların kafesine gitmiş acemi bakıcı gibi davranır. Bir eli tabancasında.
Herkes farkında değişikliğin. Görevlilere duyulan yerleşmiş hıncın gevşemesine razı değil kimse.
Yeni polis, Zafer gibi, herkes havalandırmaya çıktıktan sonra gözcü kulübesine dönüyor; oradaki banka oturup, herhalde daha önce banka bırakmış olduğu yünü eline alıyor.
Kızlar her zaman olduğu gibi ikişer üçer asker adımlarla volta atıyorlar. Görevlilerin her geçişinde hazırola geçmek zorunda bırakılalı, top oynamaktan falan vazgeçtiler.
Kimse yeni polisten tarafa bakmıyor. Böyle hiç beklemedikleri bu durum daha akıl karıştırıcı. Çünkü hep daha kötüye, daha fazla baskıya karşı tavır geliştirmeye alışmışlar. Ansızın gelen bu gevşeme, yanıltıcı olabilir.

ÇOCUKLA OYUN...
Bir süre, bankta, anasının yanında uslu uslu oturan çocuk, kızların asker gibi yürümelerinden etkileniyor. Onlara hayranlıkla bakıyor önce, sonra dayanamayıp kızların peşine takılıyor. Askercilik oynuyor, rap rap! Ama küçük adımları, volta ustası kesilmiş tutuklulara yetişemiyor. Arkalarından yetişmek için koşuyor. Tam o anda hızla arkaya dönen bir kıza çarpıp düşüyor.
"Barış! Oğlum Barış, rahatsız etme ablaları."
Güler, "Anarşistlikten ablalığa düştük," diye sırıtıyor.
Tülay, "Şehir şakiyesi ablaları," diye gırgır geçiyor.
Nina, "Çocuğun adı Barış. Barış adında bir polis çocuğu." diye mırıldanıyor.
Çocuk, yanları sıra yürümeyi sürdürüyor. Öyle canlı ve sevimli ki kerata, sonunda o en erkek tavırlı, hiç kadınsı olmayan Güler dayanamıyor, çocuğun elinden tutuyor, birlikte kaz adım, askercilik oynuyorlar.
Volta düzeni allak bullak. Çocukla oynamaya başlıyorlar. Meral'le Oya'nın öğretmenlik damarları kabarıyor. Oya çocuğu kucağına alıp seviyor. Sadece Nesrin, Selma, Demet durmuş, sıkkın sıkkın seyrediyorlar durumu.
Ardından Demet'in o ince, o hep biraz sivri sesi "Polis çocuğunu sevmeyelim!"
"Havalandırmada bir an açmış olan güneş bulutun ardına giriveriyor. Soğuk bir rüzgâr esiyor."
Şişman polis ne yapacağını şaşırmış, örgüsünü suçlu suçlu banka bırakıyor. Kalkıp çocuğunu alıp yeniden yanına oturtuyor. Herkes tedirgin, herkes rahatsız.
Yeni pois kapıyı dışarıdan kapatana kadar kimseden çıt çıkmıyor.
Sonra konuşmalar "Arkadaşlar, bu kadar çabuk gevşenmez!" / "Evet, bazı arkadaşlar çok hatalı davrandılar bugün. Özeleştirilerini yapsınlar!" Son sözü Demet söylüyor.
Nesrin "Bir arada konuşmayın lütfen. Yeni polise nasıl davranılacağı konusunda forum yapalım."
Demet "Evet, yalnız önce polisle laubali olan arkadaşlar kendi eleştirilerini yapsınlar."
Oya "Yapmıyorum. Sonuç olarak sevdiğim, bir çocuktu, küçük bir çocuk," diye patlıyor. "Öğretmenim ben, çocuğun faşisti olur mu?
Güler, "Hem de Barış adında bir bebe faşist!" diye gülüyor.
Tatsız bir sessizlik yayılıyor.
Tam o anda yeniden açılıyor koğuşun kapısı. Kapıda yeni polis. Herkes ranzasına ilişiyor. Şişman polis ortadaki masaya yanaşıyor. Yüzü, gözleri kızarmış, ağlamış gibi. Çıt çıkmıyor. Ağır ağır konuşuyor
"Sizinle konuşmaya geldim. Bana güvenmediğinizi görüyorum. Ama inanın, bu göreve isteyerek gelmiş değilim. Sizlere yardımcı olmak isterdim. Ama havalandırmada anladım ki bunu benden istemiyorsunuz. Zaten geçici olarak gelmiştim. Hemen ayrılıyorum. Az önce amirime istifamı bildirdim. Sizlere vedaya geldim. Üzgünüm."
Sessizlik dayanılmazlaşıyor. Şişman polisin düzgün, açık konuşması daha da akıl karıştırıcı.
Nina dayanamıyor, tam çıkarken bağırıyor polisin ardından "Bakar mısınız?" Kadın dönüyor. Nina konuşuyor "Bizim insan sevmediğimizi, hele çocuk sevmediğimizi sanmayın. Biz insanları sevdiğimiz için buradayız... Ne var ki, üstünüzdeki üniformayla kötü deneylerimiz var. Siz isteseniz de, istemeseniz de bir şeyleri temsil ediyorsunuz. Bizi, halkı ezen bu düzeni, yapılan haksızlıkları. Onun için kusura bakmayın, davranışımız üzmesin sizi."
"Anlıyorum," diyor, adını bile öğrenemedikleri sadece "Barış" adında bir çocuğu olan polis kadın.
Demet "Size inanmıyoruz!" diye bağırıyor.
Kadın kıpkırmızı çıkıyor. Kapanıyor kapı. Tedirginlik elle tutulur gibi.
Güler, "Son kahramanlık alkışa değer." diyor.
Demet Güler'e bakmadan cevaplıyor "Faşizmin yeni bir oyunu bu besbelli."
Tülay "Bana kalırsa zevzeklik yapıyorsunuz. Bu kadın iyiye benziyordu. Bu memlekette kimlerin ne nedenle polis olduğunu biliyoruz. Faşizmle mücadele, polise statik bir kötülük olarak bakmak değildir."
Bir başkası "Bu kadın iyiye benziyordu, ondan yararlanabilir, hatta dışarı mektup falan gönderebilirdik." diyor
Nesrin, ortalığı yatıştırmak istiyor "Meseleyi kişiselleştirmeyelim. Bu yeni polisin tavrındaki görevliye nasıl davranılacağı konusunda tartışıp karar versek iyi olacak."
Bir başkası "Karar almamıza gerek yok, kadın gitti."
Yeniden açılıyor kapı. Akşam karavanası. Erler karavanayı taşıyor. Başlarında polis yok. Kadın gerçekten gitmiş demek.
Meral yine en öne geçiyor. Selma, " Hep öne geçmeyelim!" diye bağırıyor. Nina, dürtüyor Selma'yı "Bırak şimdi. Diyorum ki, yine de önemliydi, çocuğun adının Barış olması."

DEVRİMCİ KIZLARIMIZ
Sevgi Soysal, önce, "devrimci kızlarımızın" kişiliklerini sergiliyor Yoksul Meral, bencil Selma, külhanbey tavırları seven, konuşurken silâh adları sayan "orducu" Güler, sessizlik saatinde bile okumayan Güler, tartışmaktan usanmayan Nesrin, sevdiği oğlan yüzünden Şafakçılar'a bulaşan, "Polis çocuğunu sevmeyelim" diyen fabrikatör kızı, en keskinleri, Demet. Ve insanlığı dile getiren çocukla annesi...
Sevgi Soysal, seçtiği kişileri tanıtarak amacına ulaşıyor.
Barış adlı çocuğun ortaya çıkması her şeyi değiştiriyor. Öyle canlı ve sevimli ki kerata sonunda erkek tavırlı Güler dayanamıyor, çocuğun elinden tutuyor, birlikte kaz adım, askercilik oynuyorlar. Ardından Meral'le Oya'nın öğretmenlik damarları kabarıyor, çocuğu kucağına alıp seviyor.
Derken Demet'in ince sivri sesi "Polis çocuğunu sevmeyelim!" Sonra konuşmalar "Faşizmin oyununa gelmeyelim!" Gene Demet "Size inanmıyoruz!" Gene Demet"Faşizmin yeni bir oyunu bu besbelli."
Sevgi Soysal, devrimcilikle ilintisi olmayan hanım kızların prototipini Demet'le somutlaştırıyor ve canına okuyor. İnsan sevgisini saf ve temiz Barış'la somutlaştırıyor.
Barış Adlı Çocuk, Sevgi Soysal'ın en sevdiğim hikâyesi.
Okumuş muydunuz?

(Cumhuriyet Kitap)
---


'Barış Adındaki Çocuk 2' adlı albümü geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan rockçı Barış Bilgili; Sevgi Soysal'ın aynı adlı romanında ve 'Uçurtmayı Vurmasınlar' filmindeki küçük 'Barış'ın kendisi olduğunu söyledi. (30.01.2006)
Genç rockçı, Sevgi Soysal'ın 'Barış Adlı Çocuk' ve Feride Çiçekoğlu'nun 'Uçurtmayı Vurmasınlar' kitaplarına ilham verme öyküsünü anlattı:
'ADIMI ÖĞRENDİ HAPİSTE YAZDI'
* Sevgi Soysal'ın sizi kitabına konu etmesinin nasıl gerçekleştiğini baştan anlatır mısınız? Yıl 1973... O yıllarda siyasi tutukluların bulunduğu hapishanelerde polisler de görev yapıyormuş. Benim annem de polis. Annem Ankara'dan uzak bir yerde görev yapamayacağını küçük çocuğu olduğunu ve kocasının da askerde olduğunu söyleyerek görevden affını istemiş. Bir lojman ayarlanmış ve annem Sevgi Soysal'ın da tutuklu bulunduğu Yıldırım Bölge Siyasi Tutukevi'ndeki görevi kabul etmiş. Annem beni de hapishaneye götürüyormuş. Bir gün avluda oynarken kadınların voltası sırasında biri bana çarpıp beni yere düşürmüş. Kadınlar annemin kendilerine bağıracağını düşünürken, annem 'oğlum Barış gel, kenarda oyna. Teyzelerini rahatsız etme' demiş. O anda Sevgi Soysal adımın Barış olduğunu öğrenip, 'Barış Adlı Çocuk'u yazmaya karar vermiş.
---

 
Image Hosted by ImageShack.us