"Türk Edebiyatının Oyun/bozanı: Oğuz Atay"
30. anma yıldönümü -
mimar sinan ünv. ve bilkent ünv. işbirliği ile
13-14 aralık tarihlerinde mimar sinan ünv.
güzel sanatlar fakültesi oditoryumunda
Oğuz Atay sempozyumu düzenlenecek.
O Ğ U Z A T A Y
12 Ekim 1934 İnebolu -13 Aralık 1977 İstanbul
"Kimse dinlemiyorsa beni – ya da istediğim gibi dinlemiyorsa – günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız.” (Günlük)
" İsyan ediyorum; geri dönmeme izin verilmesini istiyorum. Gerçek hürriyeti tanımadığım için cezadan korkuyorum. Bütün hayatımca cezalıydım; durmadan bir kafesin içinde dolaştım. Gittiğim her yere, üstü kapalı, demir parmaklıklı bu kafesi taşıdım..,"
Eserleri
Tutunamayanlar, Roman 1971-1972’de iki cilt, yeni basım tek cilt 1984
Tehlikeli Oyunlar, Roman 1973
Oyunlarla Yaşayanlar, Oyun DT 1979-1980, 1985 basim
Korkuyu Beklerken, Öykü 1975
Bir Bilim Adamının Romanı, Roman 1975
Günlük, Günlük 1988
Eylembilim, Tamamlanmamis Romani 1998
Beyin tümörü tanısıyla gittiği İngiltere’de tedavinin imkânsızlığı yüzünden geri döndü Oğuz Atay, 13 Aralık 1977’de İstanbul’da hayatını kaybetti. Enis Batur onun ölümünü şöyle anlatır:
“Oysa konuk değildi Oğuz: Yüreğindeki kadar dağlayıcı bir acı vermeyen ama onu usul usul ölüm koridoruna ihbar eden beynindeki ur ile yolcuydu düpedüz. Onun içinde ‘ Yedinci Mühür’ deki gibi sonlu bir oyunla biraz kendini, daha çok da ölümü oyalamayı seçti: 1970’den 1977’nin son ayına dek programına zorla giren hastalık ve ameliyatla, zorunlu olarak giren acı, alay ve hüzünle iki roman, bir düzineye yakın öykü, bir oyun ve bir günlük yazdı. Öldüğünde dördüncü romanından 60 sayfa kadar yazmış, Geleceği Elinden Alınan adam adını verdiği bir anlatıyı da bütünüyle tasarlamış durumdaydı. "
"Ben
buradayım
sevgili
okuyucum,
sen
neredesin
acaba?"
“Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, ‘Yahu insanlık öldü mü?’ diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, ‘İnsanlık öldü mü?’ ya da ‘İnsanlık ölür mü?’ biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır; herkes insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok.”
Yalnızlığın Oyuncakları ;Tehlikeli Oyunlar_