^^ ИÍLGŰИ МAЯMAЯA ^^ : Ocak 2008

25 Ocak 2008

HAYIRLİ YOLCULUK

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
ALLAH'A ISMARLADIK, GüZEL TATiLLER BLOGUM...GÖRÜŞECEĞiZ YiNE.

MARAL
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


MATTAFiX LiViNG DARFoUR


ToDAYSONG:
LiViNG -WE/YOU SHaLL RİSE -
"AFRİCA"


24 Ocak 2008

B E Y A Z

Lapa lapa kar, beyaz kuğular üsüyordu Kugulu'Da, black swan cok asilDİ,Kara$inDİ, KarşICIydı, Kuğuydu BAŞLIbaşına1AFET :))eheuheueu

"Başka bir DünYA Mümkün.!"
>>YENİLGİSİZlik OYUNU HERKES'e AYNI,ve HEP,OLsun dilerIM<<

/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * o
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * o
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 0
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 0
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 0
/- * * * * * * * * * * * *
* * * * * * * * o
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * o
/- * * * * * * * * * * * * * * * * *@++0
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * o

tebessumler.İm-Sana, benim yuzumu gulduren ey CMars, Allah da seni gulduursun Hep,

kar kokusu ve bembeyazlarimla geliyorum İZMir Ege:P)
sabah NAside Teyzeme ugraririm Karsiyaka, saat 14.00te Alsancak MAR$ MAR$,
:)Mutlu ve uMutluyuM hersey ragmen.
benim aleyhime degisen ne cok Var.ŞüKüRler OLSUN her yeni DOgan gun, Gunesimizi yukseltsin hepimizin Dostlar.
gorusmek uMuduyla... tasdikli,tesellili, boltebessumlerle Dolu sevinçli haberler Muştulasin biz'Lere ey HAYAT.
KolayGELe.
MARAL

25OCAKAMİLKOC-BUS , ( C ) oming sOOn. >>>

_

1HAYAT DERSİ

STEVE JOBS: AÇ KAL BUDALA KAL - 3 STORY - (ORG: İNGLZCE,AltyaziliTüRKÇE)
Apple baskani Steve Jobs'dan hayat dersleri,
Steve Jobs'un bir mezuniyet toreninde yaptigi konusma internette 1 ay once video olarak yayinlandi.
Turkcesinin ßugun itibariyle 240.000 kisi tarafindan izlenildigi gorulen konusma Steve Jobs'un kisiligi ve hayati hakkinda ilginc notlar iceriyor. [duration: ~15min.]
MUTLAKA iZLEYiNiZ:
http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=19905

ve,
C"MARS"ta hayatta mi VAR imiş biii bu eksikti:P)
savaş cehennemi herseyi yerle1,YOK.Etmemiş miydi?
EY SAva$LARin Tanrisi, ÇoOoK USLU ÇOCUK ! savaş-MA yaramaz-likHali,1Hic'e,1ßoşluğa hizm.et-MEK degil midir ilkçaglardan bu yana 21yyda ßiLe? SoOo , MAKE.ART.NO.WAR.!

SONG
Rain -with lyric-

23 Ocak 2008

GöRSELs


AllenG. quote:




ST0P Vi0LENCE !




Petra Von KANT'ın GöZYAŞLARI ;



MOULiN ROUGE:()-Krmz.Dğrmn


@ @ @ @ @ @ @ @ @
GüLDiKEN\\\/\/


BARIŞ










HEATH LEDGER HAS DiED


DüNyA öL'DürTDü De KENDi YAZdi ALINYAZISINI HEATH, YA KALANLarr? ;((



Heathcliff Andrew Ledger
(4.Nisan.1979, Perth, B.Avustralya - 22.Ocak.2008, Manhattan, N.Y.)

Avustralyalı sinema oyuncusuydu.

2001 yılında People dergisi tarafından,

' D ü n y a n ı n 50 e n g ü z e l i n s a n ı ' listesine seçildi.
2005 Brokeback Dağı filminde eşcinsel kovboyu canlandırdı.
Bu filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscarına aday gösterilmiştir.

Heath Ledger 22 Ocak 2008'de Manhattan, New York'taki evinde ölü olarak bulundu.

_


Kynk:Vikipedi
_




AYDIN'Lara.

KALP KALBE KARŞI - ENBE asligüngör&ferhatgöçer
http://nl.truveo.com/Asl%C4%B1-Gngr-Ferhat-Ger-Kalp-Kalbe-Kar%C5%9F/id/2939344285

22 Ocak 2008

NUmeroloji bence COK Dogru degil .
Mevlana 30EYLUL1207 tarihi= 4 olmasi yerine, ben 9 beklerdimm.
bu yuzden OLMADİ. :(

GöĞDAĞDENİZmAVi

Tahtalı dağı Antalya Körfezi'nin kuzey-güney paralelinde uzanan ve aynı adla anılan "Tahtalıdağlar" Silsilesinin en büyük üyesi.
Antik çağlarda adı Olympos ve Solymos diye geçiyor.Olympos adı O devirlerde birçok yüksek dağa verilmiş. (Bursa’daki Uludağ’ın eski adıda Olympos’tur)
Deniz düzeyinden birdenbire yükselerek 2366 metreye ulaştığı için hemen her yönden görkemli biçimde seyrediliyor.
Yörede denize bu kadar yakın olup 2300 metreyi geçen başka dağ yok...


21 Ocak 2008

A BRUXA DE PORTOBELLO - 2008

PAULO COELHO, PORTOBELLO CADISI, A Bruxa de PortoBello,
Asıl adı Marie-Françoise-Therese Martin olan Azize Therese(1873-1897), Karmelit tarikatina bagli bir Fransiz rahibeydi.Kitabi Historire d'une ame'in(Bir Ruhun Öyküsü) 1898'de yayınlanması,Therese'e ölümünden sonra ün kazandırdı.Lisieux'de gömüldügü yer bir hac merkezi haline geldi ve adına ayni yerde bir bazilika inşa edildi.(Ç.N.)
[...]
Soru:"Beni neden seviyorsun?"
Athena/ Şirin HALiL: "Bilmiyorum," diye yanıtlamıştı ," merak da etmiyorum."
[...]
"Aşk aşktir." SONCüMLE'KiTAPTAN syf.261
AZiZ EXPEDiTUS YORTUSU 25ŞUBAT2006,19:47:00 TamamlananSONMetin.
Türkçesi:CELAL üSTER

TESEKKURLER, KARMELİTES THERESE, SYLVİA & NiLGüN ,
SiZi HEP SEVDiM, KöTü Söz SöYLEMEDiM,ŞiMDi
BUNUN öDüLüNE KAVUSTUM 1AZ HUZUR
biraz Da GüC'E ŞiMDi'LiK ŞüKüR Ki.
HAK'EDENE & YALANA, KüFüRü SAKINMAYIN EY MİLLET,
AH ANlamiyorsa AHMAK.ADALET,,,
"Kötülük sekizi vurur/ Dilerim candan gönülden /Düşünce ve akıl durur..."
-nine-9
_
_
_
_
_
_
_

09 Ocak 2008

NİLGÜN MARMARA : ÖLÜME SESLENDİ

HALİNA POŚWİATOWSKA VE NİLGÜN MARMARA:
İLKİ YAŞAMA, DİĞERİ ÖLÜME SESLENDİ

Polonya şiirinin 1956 kuşağı çağdaş dönem kadın şairi Poświatowska’nın sancılı, hatta trajik bir yaşam sürmesine, ağır bir kalp hastalığı nedeni ile erken ölümlü (32yaş süren)hayatindaki siirlerinde Poświatowska’nın, yaşam aşkının acı çığlıklarına karşılık; Poświatowska gibi somut olarak trajik bir yaşam sürmemiş , Türk şiirinin Eylül sonrası kuşağına dahil olan kadın şairi Nilgün Marmara’nın yaşamını sancılı kılan unsur, onun düşünsel, inançsal sorunlardan kaynaklanan ruhsal iklimi nedeni ile erken ölümlü (29 yaş süren)hayatindaki siirlerinde Marmara’nın, ölüm aşkı acı çığlıklar atmaktadır.
Calisma bu temel uzerine yazildigi icin Nilgun siirlerinin en Ölümcül dizeleri secilmis...

Anekdotlar:

“Yaşamın neresinden dönülse kardır” 4

“cinayet doğurulmuş olmaktır” 8

“Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin, / Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi…/ Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden, / Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın! (…) /
Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!” 9

“(…) ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben.” 11

“Azımsanmayacak kadar ölmüşüm! Azımsanamayacak denli ölüyüm!” 12

“Dirim çürüyor yanı başımızda! / Dağılıyor kokusu ölümün, / bu bezgin şafaktan. (…) / Ölümse bilir nasıl çıkacağını / -elden ve ayaktan- / Kendi kararı ve sonsuzluğuyla / yakın kılar artık, / cansız olmayı!” 13

“Kendilerini ölmeden ceset olarak algılayanlar intiharlarını başkalarının bir vasiyeti gerçekleştireceği gibi gerçekleştirir.
Ölüm yaşarken vardır, olmuştur cesedi yakarak ortadan kaldırmak gerekir.” 14

“(…)Yavru Ceylan’ı nasıl öldürüyor, onu öldürmekle özgürleştirmek arasında hiçbir fark yoktur belki de.” 15

“Hayat, hep yüzünle seviştik, tersinin hatırı kaldı” 16

“Üşümüşüm… / Bu yaklaşan kışla değil, / Deniz ürpertisi, göğün alacasıyla değil, / Ellerimin soğukluğu hep bir kalabalıkta. / Kaçışının gizini gönlünde tuttuğun / Bilisiz aşkı / (nı) ver bana! / Üşümeyeyim…” 20

“Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin, / Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi… / Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden, / Kalıvermeliyim öylece kaskatı!” 21

“Biz ince yüzlü ince gözlüleri de sevdik, / Yanakları dolgun, yaşları eksik olanları da, / Sevdik toprağa karışma zamanını erteleyenlerin / sıkıntılarını da, kuşları da sevdik, böcekleri de!” 22

“Sırt dönüşler, yalanlar, aşağılamalarla / daha da ıralıyor canı / varoluş sevincinin” 23

“Yeryüzünün tüm bağırsakları uzunluğunca umutsuzluğumuz (…) Çıkış yolu mu? Arka pencere hangi gezegene açılır?” 25

“Kıyamet koparken bile fidan dikiniz” 26

“Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, / Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı / bekçi gizleri / (…) / -bu şiir- / Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim, / Dost kalmak zorunda bana ve sizlere! / (…) / -bu şiir- / Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü, / ulaşılamayanın
boyun eğen yansısı, / Sevda ile seslenir sizlere!” 27

“Yine de, o, zaman kedisi / pençesi ensemde, üzünç kemiğimden / çekerken beni kendi göğüne, / bir kahkaha bölüyor dokusunu / düşler maketinin, / uyanıyorum küstah sözcüklerle: / Ey, iki adımlık yerküre / senin bütün arka bahçelerini gördüm ben! ” 31



Poświatowska, Halina ;

“bir kesinlik yok / varoluş varolmayıştır / ya ölüm? /biyolojik döngü / ya kesinliği? / yalan söylüyoruz, kesinliği var derken / emin değiliz biz / yoksa nasıl yaşayabilirdik / her gün nasıl uyanırdık şafak vakti / nasıl öperdik / alıp yuvalarından düşmüş kuş yavrularını / henüz tüylenmemiş (…)”

“İçimde / bir ağaç yeşeriyor / dal budak sarıyor olabildiğince sınırlı / damarlarımın yanı başında / kökler / kanımı içiyorlar / koyu kahverengiye bürünüyor / kurumuş dudaklarım / içimde / açlık hüküm sürüyor / fethedilmiş bir kentin ortasındaki asker gibi”

“beni alıkoymak istersen eğer (bak gidiyorum) bana elini ver / elinin sıcaklığı da alıkoyabilir beni / mıknatıslı özelliği vardır bir gülüşün de, bir sözcüğün de / beni alıkoymak istersen eğer, adımı söyle. (…) lütfen, acele et, lütfen, alıkoyulmamış biçimde / gidiyorum ve ne çıkar lanet etsen de bu toprağa ben gittikten sonra / ne çıkar intikamcı ellerle bu toprağı ezsen de / yazıp solmuş adımı savrulan kuma. ”


HALİNA POŚWİATOWSKA VE NİLGÜN MARMARA: İLKİ YAŞAMA, DİĞERİ ÖLÜME SESLENDİ
Araş.Gör. Dr.Seda Köycü
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Leh Dili ve Edebiyati kynk:http://acikarsiv.ankara.edu.tr/fulltext/924.pdf

4 Marmara, Nilgün, Kırmızı Kahverengi Defter, İstanbul, Telos , 2000, s.34
8 A.g.y. , s. 49
9 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos ,2002, s. 83
10 Ersöz, Cezmi, İyiler Erken Ölür, 24 Haziran 2000, Leman Dergisi
11 Marmara, Nilgün, Metinler,
12 Marmara, Nilgün, Kırmızı Kahverengi Defter, İstanbul, Telos ,2000,s. 43
13 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos ,2002,s. 85
14 Marmara, Nilgün, Kırmızı Kahverengi Defter, İstanbul, Telos , 2000,s. 49
15 A.g.y., s. 114
16 A.g.y., s. 31
20 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos ,2002,s. 78
21 A.g.y., s. 83
22 A.g.y., s. 79
23 A.g.y., s. 85
25 Marmara, Nilgün, Kırmızı Kahverengi Defter, İstanbul, Telos , 2000,s. 37
26 A.g.y., s. 31
27 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos ,2002,s.84
31 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos , 2002,s. 139

_

08 Ocak 2008

KUŞLARA İYİ BAKIN !...


KUŞLARA İYİ BAKIN !...
________________ -Nilgün Marmara'ya-

Gidiyor, her şeyi bırakarak
Yaşamın kıyısında,
Bir yavru ceylan gibi sekerek...
Gidiyor vedasında,
Hiç söylemediği sözcükleri,
Kimsesizler mezarlığına gömerek...

***

'' Ey iki adımlık yer küre
Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben''
Nilgün Marmara

Eyy ruhu dar saraylara sığmayan
Kürdan kılıçlarla savaşan şair
Ölüm aslında hiç asil değil
Ama sen asildin
Son mektubunda diyordun ya,
'' Benden sonra kuşlara iyi bakın''
Bu yüzden bütün kuşlara
Bir dilim ekmek ve
Bir yudum su vermek
Boynumun borcu olsun Nilgün!...

İbrahim Ormancı



Kuslara iyi bakin..!
http://blog.milliyet.com.tr/islak_semsiye

K Dergisinin eski sayılarının birinde, Nilgün Marmara vardı. 1958 yılında doğan Nilgün Marmara, 13 Ekim 1987'de evinin balkonundan atlayarak intihar etti. Bir yazdığı şiirde, ''..Erken vazgeçişlerim vardı benim/ Seninse / Erken tükenişlerin..'' diyen, Nilgün Marmara, Kadıköy Maarif Kolejini bitirdi. Yüksek öğrenimini, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde bitirdi. Sylvia Plath'ı çok severdi. Plath üzerine incelemeler yaptı. Bu şairin, bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışından çok etkilenmişti. Şiirlerinde çoğunlukla, birinci tekil kişinin, düşle gerçek arasında gidip gelen kırılgan izleklerini kullandı. Yazgısı da ona benzedi. Çünkü, o da Sylvia Plath gibi intiharı seçti.
Cemal Süreya, onun için, '' Bu dünyayı, başka bir dünyanın bekleme odası gibi görüyordu'' demiştir. Bir insan niye intihar eder, sorusunu sormak kanımca yersizdir. Hele, intihar eden bir şairse. Nilgün Marmara, Cezmi Ersöz, Küçük İskender, Günseli İnal, Ece Ayhan, Orhan Alkaya özellikle de, blogtan ayrılan İbrahim Ormancı kardeşimi derinden etkilemiştir. Ki, İbrahim'in Nilgün için yazdığı blogları anımsıyorum. ibrahim'in bir şiiri ulaştı elime. Adı '' Kuşlara İyi Bakın'' . Elbette ki, Nilgün Marmara' ya ithaf edilmiş. '' Gidiyor, her şeyi bırakarak/ Yaşamın kıyısında/ Bir yavru ceylan gibi sekerek/ Gidiyor vedasında/ Hiç söylemediği sözcükleri/ Kimsesizler mezarlığına gömerek...''.
İbrahim tam şiirin ortasında, Nilgün'ün, '' Ey iki adımlık yer küre/ Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben'' şiirini alıntılamış.
Ve devam ediyor. '' Eyy ruhu dar saraylara sığmayan / Kürdan kılıçlarla savaşan şair/ Ölüm alında belki hiç asil değil/ Ama sen asildin/ Son mektubunda diyordun ya/ '' Benden sonra kuşlara iyi bakın'' / Bu yüzden bütün kuşlara/ Bir dilim ekmek ve/ Bir dilim su vermek/ Boynumun borcu olsun...''
İbrahim'in şiiri, Cezmi Ersöz'ün Nilgün Marmara için yazdığı şiir kadar güzel. Bir şairin intihar mektubunu '' Benden sonra kuşlara iyi bakın'' diye sonlamasına işaret etmiş İbrahim. Yalnız, bu vurgu bile, Nilgün Marmara'nın şairliğinin kanıtıdır bence. Ardında, ne ailesi, ne eşi, ne da başka şey. Onun düşündüğü tek şey kuşlar. Şair olmak birazda böyle bir şeydir bence.
Sözlerimi, Nilgün şiirinden bir alıntıyla sonlamak isterim. '' ...En yakın yabancı sendin/ Daha sürülmemişken ışığın biberi/ Yaramıza/ Yaslanırken boşlukta duran bir merdivene/ Henüz..''

Suavi Alp

kynk:http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=85017

***
Milliyet Blog 1
Hiç ölü bir kadın sevilir mi ?
Yıllardır, bu soruyu kendi kendime sormaktayım. Hiç ölü bir kadın sevilir mi sahi? 1989 yılında, benden 3 yaş büyük Enver Dayım, bir kuyuya astı kendini. Tam bu sıralarda, yeni yeni blinçlenmeye çalışan bir tıfıl olarak, Nilgün Marmara hakkında yazılanlarla karşılaştım. Nilgün Marmara'da, yaşamak yerine ölümü seçmişti. Kırmızı Pazartesi kitabını bir su gibi okuyup ezberledim.

Geçenlerde, Radikal Kitap ekinde, Nilgün Marmara ile bir kez daha karşılaştım. Silvia Plath'ı anlatan çalışması ve Daktiloya Çekilmiş Şiirler kitabı yayınlanmıştı. Ne yazık ki, yaşadığım kentte, h emen bu kitapları temin edinemem. Nilgün Marmara'nın mahzun resmini görünce bir kez daha yüreğimden vuruldum. Sevgili Mehmet Başaran'ın kızı, Deniz Başaran gibi. Onun da intiharını Mustafa Ekmekçi'nin yazısından okumuş, ardından çıkan kitabı okumuş, hatta askerde, çarşı izninde Mehmet Başaran'ı bizzat ziyaret edip, bu yürek yarasını canlı canlı canlı tanık olmuştum. Neden şairler, intihara meyillidir? Yaşam yerine, ölümü seçmek, güçsüzlük müdür, yoksa güçlülüğün ta kendisi midir?

Hiç ölü bir kadın sevilir mi? Şairse, adı da Nilgün Marmara ise sevilir derim.

İbrahim Ormanci

***
Milliyet Blog 2
Sana pek çok yazı ve şiir adadım Nilgün. Milliyet Blog'ta, 'Hiç Ölü Bir Kadın Sevilirmi?' diye yazım bile çıktı. Ancak resminin olmadığı, bütün yazılar, bütün bloglar öksüz Nilgün. Ben o buğulu resmi görsün isterim herkesin.. Ben o buğulu resim yüzünden, şiir yazarım hala. Çünkü, ilk şiire başlayışım senin intiharını öğrendiğim gündü. Bu kez blogumda resmini koyma cüretini gösterdim bağışla. Nilgün... Mezar adlı şiirini okuyorum, bir amentü gibi'.. Maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın/ Hepiniz mezarısınız kendinizin' demiştin ya hani.
Sen, hep maskelerden, sahteliklerden yakındın. Sen hiç mezarlardan, ölümlerden korkmadın ki Sevgili Nilgün. Sen 'Uyanıyorum küstah sözcüklerle/ Ey iki adımlık yer küre/ Senin bütün arka bahçelerini/ gördüm ben' diyecek kadar, küstahdın belki. Ben seni, sırf o küstahlığın, ölüme, dünyevi her şeyi meydan okuyuşun için sevdim Nilgün. Sen dünyayı, iki adımlık yer küre olarak betimleyecek kadar alçak gönüllü ve dünyaya ilişkin hiç bir şeyi istemeyecek kadar yürekliydin.
İçimden kuşlar göçüyor. Acının türbelerine gömülü ömrümüz. Ahh be Sevgilim Nilgün, sen yoksun... Bu yüzden acı kokar, nikotin kokar, türkülerimiz bizim. Adını duyduğunda ağlıyorum. 'Erkekler ağlamaz' diyenlere inat. Yoksul anılarım, parasız yatılı okumuşluğum gelir aklıma... Senin gibi, şairler gelir aklıma ağlarım...
Senin o buğulu resimlerinde, hep pencerede bakan hüzünlü bir yüz görürüm. Bu yüzden pencerelere bakarım ben. Gezdiğim yoksul sokaklarda belki seni görmek umuduyla. 'Seni ben yaman sevirem' Nilgün. Söz denizinde sözüm bitti, şiir denizinde imgem bitti. Senin bir şiirinle haykırıyorum yürek çağrımı..' Ilık bir süzülüşle/ Geri dön hayat/ Bırakma yeryüzü salına/ Tünemiş pek kara kuşlar/ Örtsün bakışımı/ Görmek acısı sürsün/ Pencere tutsağının/ Düşsün hayatı suya....'
Sen rahat uyu Nilgün Marmara. Bu dünya bıraktığın gibi nasıl olsa!... Bütün Ölü şairlere benden selam söyle!...

İbrahim Ormanci

***

eylul'den:
"Kuslara iyi bakin..!"şiiri ve 2 Milliyet blog yazisi gonderen
Sayin İbrahim Ormanci'yi, Nilgun Kardesligiyle selamliyorum... tesekkurlerimi sunuyorum... yureginize, kaleminize saglik, hep Varolun..
bugun kar , kiyamet buralar... Nilgun icin ve sizin guzel yureginiz icin, kuslara iyi baktim..,

"... onu birazdan tabiattan tahtaya kalkacak bir çocukmuş gibi seven, ona sınıfça zarfsız kuşlar göndermemizi tembihleyen Ece Ayhan'a da slm olsun ... "

Nilgünce "göğünüz genleşsin" dostlar...

_

05 Ocak 2008

LOVER OF UNREASON


The other woman/ Lover of Unreason: Assia Wevill
Sylvia Plath's Rival and Ted Hughes's Doomed Love
By Eilat Negev and Yehuda Koren



Bir Yunan tragedyası olarak Hughes'un aşk yaşamı

Ted Hughes, Sylvia Plath evliliği, gazetecilerin ve biyografi yazarlarının istediği her şeye sahip bu anlamda kansa kan, terse ter, gözyaşıysa gözyaşı; üstelik iki taraf da güçlü birer şair ve aralarında bu konuda da açık bir rekabet var. Bu sonbaharda çıkacak yeni bir biyografi, işin daha da kesif olduğunu gösterecek korkarım: Assia Wevill, 1961-1968 yılları arasında Hughes'un gizli sevgilisi oldu; 1969 yılında tıpkı Plath gibi o da gazla intihar etti, tek farkla: Shura adlı dört yaşındaki kızlarını da yanında götürdü. Bu ilişkinin gerçek boyutları neredeyse hiç kimse tarafından bilinmiyordu: Plath'in ölümünden bir yıl sonra Hughes, Crow (Karga) adlı kitabını, pek az insanın tanıdığı Assia ve Shura'ya ithaf etmişti; son kitabı Birthday Letters'da* da (Doğumgünü Mektupları) 'Dreamers' (Hayalciler) adlı şiirde, adını vermeden Assia'dan söz etmişti, ama o kadar. İki İsrailli gazetecinin on beş yıllık bir araştırmanın sonucunda yazdığı A Lover of Unreason (Mantıksızlık Tutkunu), Robson Books tarafından yayımlanacak bakalım ...
Radikal/Cem Akas 28.04.2006
* 35 yıl boyunca sessizliğini koruyan Hughes, 1998'de Birthday Letters'ı yayımlayarak Plath'le ilişkilerini gözler önüne serdi. Mektup şeklinde yazılan şiirler büyük yankı uyandırdı. Birthday Letters'daki şiirlerden "A Pink Wool Knitted Dress" de ikilinin evliliğinin tüm detaylarını anlatıyordu. Kitap tüm zamanların en çok satan şiir kitaplarından biri oldu.
Fanusun içindeki kelebek / Radikal

A Lover of Unreason:
The life and tragic death of Assia Wevill
The Biography of Assia Wevill
By Yehuda Koren & Eilat Negev

Publisher Robson
Publication Date 28 September 2006

"Assia was my true wife and the best friend I ever had" - this from a letter of Hughes's written after her suicide in 1969.

"Dreamers", in Birthday Letters

We didn't find her - she found us
[ ... ]
Her German the dark undercurrent
In her Kensington jeweller's elocution
Was your ancestral Black Forest whisper -
[...]
Warily you cultivated her,
Her Jewishness, her many-blooded beauty
[ ... ]
Who was this Lilith of abortions
Touching the hair of your children
With tiger-painted nails?
[...]
She sat there in her soot-wet mascara,
In flame-orange silks, in gold bracelets,
Slightly filthy with erotic mystery -
A German
Russian Israeli with the gaze of a demon
Between curtains of black Mongolian hair.

These lines are excerpts from a violently hostile text. The poem ends: "the dreamer in me / Fell in love with her, and I knew it"... Assia is the subject only in this quoted poem.

book review:The invisible woman/ Guardian
http://books.guardian.co.uk/reviews/biography/0,,1933461,00.html

04 Ocak 2008

CROW / TED HUGHES



Crow Alights
Crow saw the herded mountains, steaming in the morning.
and he saw the sea
Dark-spined, with the whole earth in its coils.
He saw the stars, fuming away into the black, mushrooms of
the nothing forest, clouding their spores, the virus of God.
And he shivered with the horror of Creation.

In the hallucination of the horror
He saw this shoe, with no sole, rain-sodden,
Lying on a moor.
And there was this garbage can, bottom rusted away,
A playing place for the wind, in a waste of puddles.

There was this coat, in the dark cupboard,
in the silent room, in the silent house.
There was this face, smoking its cigarette between the dusk
window and the fire's embers.

Near the face, this hand, motionless.
Near the hand, this cup.

Crow blinked. He blinked. Nothing faded.

He stared at the evidence.
Nothing escaped him. (Nothing could escape.)


Crow Alights
KARGA TÜNEMESİ

Karga bir küme dağ gördü sabahleyin, buram buram
Denizi gördü
Omurgası loş, kıvrımlarında bütün dünya.
Yıldızları gördü, karanlıkta yitip giden bir duman, hiçlik
ormanında üretim yerlerini örten mantarlar, Tanrı ağusu.
Yaratılışın korkunçluğundan titredi.

Dehşetin verdiği görüntüde
Şu ayakkabıyı gördü, tabansız, yağmurdan sırılsıklam,
Yatıyor çölde.
Bir de çöp tenekesi vardı, dibi paslanıp delinmiş,
Rüzgarın oyun yeri, pis su birikintilerinde.

Bir de ceket vardı sessiz evin sessiz odasındaki karanlık dolapta.
Bir de yüz vardı, sigarasını tüttürmüştü alacakaranlık
pencereyle atesin korları arasında.

Yüzün yakınında, bu el, hiç kıpırdamadan.
Elin yakınında şu fincan.

Karga göz kırptı. Göz kırptı. Hiçbir şey olmadı.

Gerçeklere baktı da baktı.
Hiçbir şey kaçmadı gözünden. (hiçbir şey kaçamaz ki)

Ted Hughes
Çeviri: Talat Sait Halman



***
Crow's First Lesson
God tried to teach Crow how to talk.
"Love," said God. "Say, Love."
Crow gaped, and the white shark crashed into the sea
And went rolling downwards, discovering its own depth.

"No, no," said God. "Say Love. Now try it. Love."
Crow gaped, and a bluefly, a tsetse, a mosquito
Zoomed out and down
To their sundry flesh-pots.

"A final try," said God. "Now, Love."
Crow convulsed, gaped, retched and
Man's bodiless prodigious head
Bulbed out onto the earth, with swivelling eyes,
Jabbering protest --

And Crow retched again, before God could stop him.
And woman's vulva dropped over man's neck and tightened.
The two struggled together on the grass.
God struggled to part them, cursed, wept --

Crow flew guiltily off.


Karganin ilk dersi
Konuşmayı öğretecekti Tanrı karga’ya:

"Sevgi" dedi. "Sevgi, de."
Karga ağzını açtı ve bir köpekbalığı indi denize,
Dibe doğru yol aldı, kendi derinliğini kavrayarak.
Hayır, hayır," dedi Tanrı, "Sevgi, de. Dene bir daha, SEVGİ."
Karga ağzını açtı ve bir karasinek, bir çeçesineği, bir sivrisinek
Fırlayıp uçtular aşağılara,
Her biri kendi pislik yuvasına doğru.

"Son bir kez deneyelim," dedi Tanrı. "haydi, SEVGİ."
Karga sarsıldı, ağzını açtı, öğürdü ve
Erkeğin gövdesiz dev başı
Yuvarlanıverdi dünyaya, fırıl fırıl gözleri,
Yakınan sesiyle

Ve Karga öğürdü yeniden, Tanrı kendini toparlayamadan
Ve kadının bacakarası kenetleniverdi boğazına erkeğin, sıktı.
Çimenlerin üstünde yuvarlandılar ikisi.
Tanrı araya girmeye çalıştı, sövdü, ağladı.
Suçlu suçlu uçup gitti Karga.
Ted Hughes

Sabri Cuha/ TANRI, ADVA VE ŞEYTAN...


***

A Childish Prank
Man's and woman's bodies lay without souls,
Dully gaping, foolishly staring, inert
On the flowers of Eden.
God pondered.

The problem was so great, it dragged him asleep.

Crow laughed.
He bit the Worm, God's only son,
Into two writhing halves.

He stuffed into man the tail half
With the wounded end hanging out.

He stuffed the head half headfirst into woman
And it crept in deeper and up
To peer out through her eyes
Calling it's tail-half to join up quickly, quickly
Because O it was painful.

Man awoke being dragged across the grass.
Woman awoke to see him coming.
Neither knew what had happened.

God went on sleeping.

Crow went on laughing.

Ted Hughes


A Childish Prank
Çocukça bir şaka

Erkekle kadının ruhsuz gövdeleri,
Ağızları açık, gözleri bomboş, ölü gibi
Uzanmışlardı cennetin çayırlarına.
Tanrı derinliklere dalmıştı.

Öyle büyüktü ki sorun, uyuyakaldı sonunda.

Karga kıkırdadı.
Isırıp iki kıvranan parçaya böldü solucan’ı,
Tek oğlunu Tanrı’nın.

Aldı erkeğin içine tıktı kuyruk kısmını,
Yaralı ucu dışta kalacak şekilde.

Baş tarafını da kadının içine tıktı baş aşağı.
Solucan süründü içeri ve yukarı doğru,
Kadının gözlerinden bakıp
Yanına çağırmak için kuyruk kısmını:
Çabuk, çabuk, çünkü ah nasıl yanıyordu canı.

Erkek uyandığında bir şey çimenlerin üstünde sürüklüyordu onu.
Kadın uyandığında geldiğini gördü Erkeğin.
Ne olmuştu, ikisi de bilmiyordu.

Tanrı hala uyuyor,

Karga hala kıkırdıyordu.

çeviri: www.cic.blogcu.com


not: Sylvia Plath siiridir, " Black Rook in Rainy Weather " (Yagmurlu Havada Kara Karga)
"- A rook, for anyone who does not know is basically a crow. - "'One Crow sorrow, two crows joy'". Rainy weather, the author is desperately looking for something to live for. Living in a life that is tiresome, dull. Death comes to us all in the end, perhaps it is the only one thing we can look forward to, besides the few moments in life that are truly happy."


Hughes,T. London, Crow: 1970
From the Life and Songs of the Crow
Contents:
Two Legends
Lineage
Examination at the Womb-Door
A Kill
Crow and Mama
The Door
A Childish Prank
Crow's First Lesson
Crow Alights
That Moment
Crow Hears Fate Knock on the Door
Crow Tyrannosaurus
Crow's Account of the Battle
The Black Beast
A Grin
Crow Communes
Crow's Account of St George
A Disaster
The Battle of Osfrontalis
Crow's Theology
Crow's Fall
Crow and the Birds
Criminal Ballad
Crow on the Beach
The Contender
Oedipus Crow
Crow's Vanity
A Horrible Religious Error
Crow Tries the Media
Crow's Nerve Fails
In Laughter
Crow Frowns
Magical Dangers
Robin Song
Conjuring in Heaven
Crow Goes Hunting
Owl's Song
Crow's Undersong
Crow's Elephant Totem Song
Dawn's Rose
Crow's Playmates
Crowego
The Smile
Crow Improvises
Crowcolour
Crow's Battle Fury
Crow Blacker than Ever
Revenge Fable
A Bedtime Story
Crow's Song of Himself
Crow Sickened
Song for a Phallus
Apple Tragedy
Crow Paints Himself into a Chinese Mural
Crow's Last Stand
Crow and the Sea
Truth Kills Everybody
Crow and Stone
Fragment of an Ancient Tablet
Notes for a Little Play
Snake Hymn
Lovesong
Glimpse
King of Carrion
Two Eskimo Songs
1. Fleeing from Eternity
2. How Water Began to Play
Littleblood

MEDUSA / ANCAK YAZGIDIR BU!


"The blood jet is poetry and there is no stopping it." Sylvia Plath Quote

... off off yilan derili dokunaç "yok aramizda oyle bir sey"
Plath, annesi Aurelia'nın nefretle izlediği hayattaki rolününün, kendisini de kafeslediğini görmekte: yalnız başına ayakta kalmak zorunda, fedakar ve cefakar anne rolünde...
Hayatini kontrol eden anne figurunu mitoloji Tanricasi Medusa (insanlari tasa ceviren bir canavar imgesi) ile ozdeslestirir.
There are many religious references where Plath portrays her mother’s dominance ‘your unnerving head – God ball’. ( hevesini kiran bir dinsel otorite simgesidir)
Sivvy'ciğim, annesinden gonderilen tum mektuplari yakarak yokeder.


Medusa / Sylvia Plath
Off that landspit of stony mouth-plugs,
Eyes rolled by white sticks,
Ears cupping the sea's incoherences,
You house your unnerving head -- God-ball,
Lens of mercies,
Your stooges
Plying their wild cells in my keel's shadow,
Pushing by like hearts,
Red stigmata at the very center,
Riding the rip tide to the nearest point of
departure,

Dragging their Jesus hair.
Did I escape, I wonder?
My mind winds to you
Old barnacled umbilicus, Atlantic cable,
Keeping itself, it seems, in a state of miraculous
repair.

In any case, you are always there,
Tremulous breath at the end of my line,
Curve of water upleaping
To my water rod, dazzling and grateful,
Touching and sucking.
I didn't call you.
I didn't call you at all.
Nevertheless, nevertheless
You steamed to me over the sea,
Fat and red, a placenta

Paralyzing the kicking lovers.
Cobra light
Squeezing the breath from the blood bells
Of the fuchsia. I could draw no breath,
Dead and moneyless,

Overexposed, like an X-ray.
Who do you think you are?
A Communion wafer? Blubbery Mary?
I shall take no bite of your body,
Bottle in which I live,

Ghastly Vatican.
I am sick to death of hot salt.
Green as eunuchs, your wishes
Hiss at my sins.
Off, off, eely tentacle!

There is nothing between us.

Poet: Sylvia Plath
Poem: Medusa
Volume: The Collected Poems
Year: Published/Written in 1960


***
"Yok boyle birsey yok "diyen Nilgun'de Anne figurunu hicledigi ve gecmisini kackinlikla ozdeslestiren bir simd' i ve bulanik bir gelecek duyumundan bahsediyor

Savaşırdım kovmaya çifte yetkeyi/ Hiçlemeye annemi ve uykuyu,
... Yok böyle birşey yok!/ Sunduğun sağaltımı kaçkın bir geçmiş,
şimd'i-
Beni aşağılayan sarsan / Aşan bizleri mor birliktelik.


ANCAK YAZGIDIR BU!
Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
Şen kahkahalar ulumalar dona kalmalar mı?
Üzüncün senin hangi çağrışımlara uzandı
benim eskil saatlerimde?
Geçmişsiz ve geleceksiz suç sevinçleri,
deniz kıpırtılarınca yürek dalgalanmaları?
Titreyerek uçurulan köpükten balonlar,
anlık aşkın tasarımlar mı?

Nasıl bir ak konutun isteklendiricisi oldun
__________ anılarıma düz baktıran-
Ah, ben pembe fistanımla kuşanırdım,
Dantelalı tafta yumuşaklıkta.
Savaşırdım kovmaya çifte yetkeyi,
Hiçlemeye annemi ve uykuyu
Öğle sonlarından ürkünç odaların!

Diledim mi yanında tümden var olmayı an için
ve birkaç sonrasında hiç yokmuşçasına
beklememeyi bir şey çevremdekilerin uyumundan
başkaca?

Yok böyle birşey yok!
Sunduğun sağaltımı kaçkın bir geçmiş,
Sayrılık tutsağı bir gelecek duyumu bulanık,
sisi varlığının üzünç kanıtı bir vaktin
şimd'i-
Beni aşağılayan sarsan
Aşan bizleri mor birliktelik.

EYLÜL, 1977
NİLGUN MARMARA
_

01 Ocak 2008

KUM BEKCİSİ / NİLGÜN'e

Gizi Kazınmış Aynada Yüzyüze Geldiler.
Pencerede elmas tanecikler ve çevresinde delikler. Göz için. Deli. Çöl faresi. Kum bekçisi. Cımbız gözlü. İğne burunlu. Eskiden bir yıldızmış. Göğünü yitirmiş. Kumda şimdi. Falına bakıyor. Yeniden dönecek mi? Taneleri kimi zaman tek çıksın diye sayıyor. Olmuyor, çift çıkıyor. Bazen 'çift' tutuyor içinden. Bu kez de tek çıkıyor. Bulamıyor gök kuma hangi sayıyla yazılmış. Geceleri iyice umutsuz, renk körü... Çölde her şey birbirine karışıyor. Yakınındaki ev bir canavar, kıpırtısız, tetikte. Penceresinde elmas tanecikleri var, bunun ayrımında. Ardında bir karaltı bazen; izleniyor, bunun da ayrımında. Cımbız gözlerini belli etmeden odaklıyor pencereye doğru, dönüp, dikeliyor. Işıklıysa zaman, maki şemsiyesinin gölgesine sığınıyor. Bulutlu günler saydığı bir yana aktardığı kum taneciklerinden oluşan tepenin üzerine tünüyor. Paranoyak bir fare. Canavardan çok korkuyor. Çöle eklenmiş denize bakıyor geride duran elmas çerçeveyi unutmadan. Her ikisini de anlamıyor. İkiye ayırıyor tek ve çift gibi. Arkadaki canavarın sayısı tek, önünde açılan mavilik çift. Suya varamıyor, ıslanma korkusu var, eve de dokunamaz her gün her gece orada tek başına; pencere; karaltı; canavar... Dehlize iniyor, ürpertiyle kıvrılıyor karanlığa. Çıkarsam, çıkarsam, bakacak aşağılıyarak, anlayışsız, ezercesine, bakacak bana. Denize bakıyormuş gibi yapıyor beni izliyor, saydığım tanecikleri, şemsiyemi, dehlizime inen delikleri... Gözlerime bakıyor. Gözlerimi cımbıza benzetiyor, iğne burunlu diyor bana, deli diyor, kum bekçisi diyor, göğünü yitirmiş bir yıldız diyor bana, kumda fal baktığımı sanıyor, gök haritasındaki yerimi bulmaya çalıştığımı. Renk körüymüşüm, paranoyakmışım, umutsuzmuşum, korkuyormuşum denizden evden ondan. Dehlizimde tetikte beklediğimi düşünüyor, tedirgin olduğumu. Bilmez ki tüyle kaplanmış et ve kanda akışan hayvan erincini. Diş ve tırnak ve kuyruk ve kürk ve hız ve kayma ve... Dişlerini gösterecek bir gün, maskesi düşecek diye düşünecek. Hayvan dişlerini. Hayvan güldü. Güldü hayvan oysa, bilemez. Öfke sanacak, saldırıdaki inceliği öfke bilecek, kin kabul edecek tümünü, dişi, tırnağı, kuyruğu, kürkü, hızı, kaymayı. Her gün her gece her an önünü ve ardım düşünüyor. Hiç bir düş kurmadan, yalnızca ön ve art. Art ve ön. Uluma ve dokunma korkusunu yenerse suya dalabilir, yüzebilir, dönüp canavara tırmanabilir. Pencerenin elmas taneciklerinden birine yakın durup bir deliğe yaklaşarak dişlerini gösterebilir. Öç alma duygusuyla yanarak 'Neden büyüdünüz, genleştiniz, yayıldınız, gövdelerinizle, aletlerinizle, anlaklarınızla, aşklarınızla, ağlatılarınızla, güldürülerinizle, yüceliklerle, bayagılıklarla; bu yerküreyi nasıl iyeliğinizin bir yapıtı olarak algılıyor onu altetmeye çalışıyorsunuz? ' sorabilir. Neden ve nasılla, damarlarında akışan hınç dile, dişe gelir o zaman. Benden tiksiniyor. Donanımlı olduğumu sanıyor, kürkümün bir zamanlar olduğunu, sonra yokolduğunu varsayıyor. Nilgün Marmara




Kum Bekçisi

gün yeni dogar, yol yine uzar, ben bir yolcuyum
sus kalamadim, gün sayamadim, ben bir mahkumum
ah ... Vaktim doldu, ah ... çarem yoktu
hoscakal ...

çöl firtinasi, gök haritasi, ev uzak bana
ben gidemedim, gel diyemedim, dünya yasak bana
ah ... Vaktim doldu, ah ... çarem yoktu
hoscakal ...

sıg ilişkiler, boş kelimeler, aşk tuzak bana
Var olamadim, rol bulamadim, hayat tezat bana
ah ... Vaktim doldu, ah ... çarem yoktu
hoscakal ...
"kış uykusundaki melek"



Zeynep Arıkan ve Murat Köseoğlu
KALABALIKTA BİR YÜZ albumunden;

http://www.zeynepvemurat.com/album3.htm

sarkiyi dinleyebilirsiniz :KUM BEKÇİSİ-MP3
http://www.zeynepvemurat.com/Zeynep_Arikan-Murat_Koseoglu_13_Kum_Bekcisi.mp3

13. Kum Bekçisi
Söz: Zeynep Özkal Arıkan
Beste: Murat Köseoglu
Beste tarihi: 14.01.1998
Bu şarkı şair Nilgün Marmara’ya ithafen yazılmıştır. Kimi imgeler kendi yazdıklarından alındı zaten (Kum Bekçisi, Çöl Fırtınası gibi). “Dünyayla yaralı” bir insan. “Hayatın neresinden dönülse kârdır” diyen bir insan. “Şiir yazan, canına kıyan kadın” diyen bir insan. Şarkının en sonunda söylenen tümce de ona ait: “Kış uykusundaki melek”. Belli ki, intihar fikri uzun zamandır kafasındaydı. Şarkının bitimindeki vokalli bölüm uzun bir ölüm yürüyüşünü betimliyor.
_


 
Image Hosted by ImageShack.us