^^ ИÍLGŰИ МAЯMAЯA ^^ : THOMAS, DYLAN MARLAIS

19 Eylül 2007

THOMAS, DYLAN MARLAIS



"...Nilgün Marmara'nın şiirlerinde, yabancı etki aranıyorsa, en çok Dylan Thomas çizgisi vardır denebilir.
Anglo-Sakson şiiri..!"
Ece Ayhan


" Ortaya cikmayi basarilabilmis her şiir, dünyanın butun anlamına bir katkıdır " Dylan Thomas
THOMAS, DYLAN MARLAIS, (1914 Swansea - 1953 NewYork)
'ugly, lovely town' Swansea (cirkin guzel kasabam' der Dylan)
dogdugu ev, Swansea/İngiltere

27 October 1914
Dylan Marlais Thomas is born at 5 Cwmdonkin Drive in Swansea, South Wales
9 November 1953
Dylan Thomas dies at St Vincent's Hospital, New York




He was returned to Wales
and was buried in Laugharne.
at St Martin's Church .


Genç ölen şairler klübünün üyeleri hayli kalabalık. Genç ölmeye en fazla karşı çıkan ve Manhattan’da, Beyaz At Tavernası’nda peşpeşe devirdiği viskileri sayan, “o iyi gecelere yumuşak yumuşak gitme sakın, gün dönümünde yaş değil yangını ve isyanı bastıracak” dizelerine rağmen 39 yaşında hayata elveda eden şehrimizin Galli şairi Dylan Thomas bu klübün üyelerden biri ..

Lauren Sherman,Forbes dergisi; yazarlarla anılan barları anlatmaya New York'taki mekânlarla başlıyor. Dylan Thomas'ın bir oturuşta 18 tek viski içip öldüğü White Horse Tavern, Anais Nin, Jack Kerouac ve Allen Ginsberg'ün de uğrak yeri. 1880'de açılan bar, Manhattan'ın en 'entel' mekânlarından biri olmayı sürdürüyor.

“...Nasıl da yeşildim usul usuldum
Yeşildim yine de öleyazdım
Yoksa şakırdım hep denizleyim zincirlerimi şakırdatarak...”

"...Didiniyorsam ben türkülerin ışığında
Be ne ikbal, ne ekmek parası için
Ne fildişi sahnelerde keramet tellallığı
Ne işin cakası için filan
Didindiğim hep gönüllerin en kapalı kapısından
Verilesi hayrata."
(Ozanlık Üstüne)
Dylan Thomas(CanYucelcevirisi)


Can İştahı/Dylan THOMAS
özendiğim bir cüzü canlılığın
özendiğim belki bir kudret
benden bü y ü k bir yüz
benim filizlenme çağım
köklerimde bir kelime “tahri.bat”

bu tasadır işte benim yok edicim
dilsizim yeterince
boynu bükük bir güle bile
“güle güle” demeye
Ve gün görmemiş canlılığım
yakalanmış gibi yine
o amansız cansızlık hastalığına

o kudrettir işte azgın sularla
kayalıkları süpürüp geçen
kanıma işleyen-akışa dilveren-
bir ay yüzü gibi bende
bende bir hey’e.can olan

ve yeterince dilsizim yine
damarda dolaşan kanı ağız şeklinde
oymaya zamanın tahtasına
baharda bir dağın
o can cilasını emdiği gibi

zamanın dudakları işte,
o canlılık emen sülük;
sever çin işkencesi gibi
biriktirmeyi kudretini,
ama çökelmiş bir kan
alır ondaki ağrıları

ve yine dilsizim işte
anlatmakta bir rüzgârın
zamanla soldurma iklimini
ve dilsizim tarif etmekte
aşık mezarlarını
zamanın eprittiği göğü
göğün döktüğü yıldızları

dilsizim çünkü ben
yazdıkça sayfalar boyu
kıvrık ç.eneli kurtçuklar
belirir üzerimde
bir “can iştahı” diye

özendiğim bir cüzü canlılığın
özendiğim çocuğu büyüten ses:
belki bir b ü y ü
Türkçe Söyleyen: Sinan Ayhan


GENCLİGİM
Yeşil fitilden çiçeği süren güç
Benim yeşil çağımı sürer
Ağaçların kökünü söken şey
Benim yıkıcımdır.

Boynu bükük güle söyleyecek dilim yok
Benim gençliğim aynı kış hummasıyla büküldü.
DYLAN THOMAS


VE ARTIK HUKMU KALMAYACAK ÖLÜMÜN
Ölüler çırılçıplak birleşecek tek bir gövdede
Yeldeki ve batı ayındaki adamla;
Kemikleri ayıklanınca ve yitince arı kemikler
Yıldızlar olacak dirseklerinde ve ayaklarında;
Delirseler de uslu olacaklardır her zaman
Batsalar da denize doğacaklardır yeni baştan;
Sevenleri kaybolsa da sonrasız yaşayacaktır sevgi;
Ve artık hükmü kalmayacak ölümün

Ve artık hükmü kalmayacak ölümün.
Kıvrımları altında denizin
Yatacaklar upuzun ölmeksizin yelcene;
Kıvranıp işkence aletleri üstünde
Adaleleri çözülünceye dek
Kayışla bağlasalar tekerleğe ezilmeyecekler
Avuçlarında ikiye bölünecek inanç,
Tek boynuzlu canavarlar yönetecek onları
Yıpratamayacakları her şeyi o paramparça kıracak;
Ve artık hükmü kalmayacak ölümün.

Ve artık hükmü kalmayacak ölümün.
Martılar ağlamayacak artık kulaklarına
Dalgalar kırılmayacak gürültülerle deniz kıyılarında;
Bir mayıs çiçeği soldu mu hiçbir çiçek
Başkaldırmayacak vuruşlarına yağmurun;
Çılgın ve ölü olsalar da çiviler gibi,
Başları çekiç gibi vuracak papatyalara,
Güneş batıncaya dek güneşte kırılacaklar,
Ve artık hükmü kalmayacak ölümün.
Dylan Thomas


MARSLI SOYTARI
Bir gülün etinden, siz, iplik iplik;
Bir esrar sökseniz, bu kalbim midir..?
Gözyaşımdan kopup gelen bu sürme kirpik,
Açmış bir taçyaprak değilse nedir?

Büyülü bir yapraktan dökülmüş gibi,
Bütün kederimdir, bu bende, oyuk,
Bu oyuk göklerin dibinde miydi,
Yoksa neden bu kadar sessiz ve soluk?..

Düşünürüm bir an, yokluk bir parça;
Direnmem, her şeyden soğur bu ruhum,
İçine kapanmış rüyalarımla, güya,
Bu hepsi ebedi, hüzünleri korurum!..
Dylan Thomas( 1914 - 1953 )


AYDAKİ PALYAÇO/ Dylan Thomas
Gözyaşlarım sessiz sürüklenmeleri gibidir
Bir kaç büyülü gülden petallerin,
Ve bütün kederlerim yarığından akar
Hatırlanmayan karların ve göklerin

Sanırım, değmiş olsaydım yeryüzüne,
Parçalanacaktı;
O kadar acıklı ve güzeldir,
O kadar ürkek bir rüyâ gibi.
Çeviren: Vehbi Taşar

CLOWN IN THE MOON/by Dylan Thomas
My tears are like the quiet drift
Of petals from some magic rose;
And all my grief flows from the rift
Of unremembered skies and snows.

I think, that if I touched the earth,
It would crumble;
It is so sad and beautiful,
So tremulously like a dream.


MEKTUP
Ah Caitlin Caitlin Caitlin sevgilim sevgilim, neredesin ve neredeyim ben ve niçin yazmadın ve seni seviyorum her gün ve gecenin her saatinin her saniyesi. Seni seviyorum. Caitlin. Bu iki hafta boyunca kaldığım bütün otel odalarında, her an seni bekledim. Neredeyse gelir, diyorum perişan halime, birazdan çıkagelecek odaya: yeryüzündeki en güzel kadın ve benim o ve ben onunum, dünyanın sonuna ve çok çok sonrasına kadar. Caitlin, seni seviyorum. Beni unuttun mu? Benden nefret mi ediyorsun? Neden yazmıyorsun? İki hafta kısa bir süre gibi gelebilir, ama benim için çok ama çok uzun ve sana olan hayranlığım kadar derin. İki haftadır burada, bu sıcak cehennemdeyim ve tek bildiğim şey seni beklediğim ve sen asla gelmiyorsun. Sevgili Cat, karıcığım, güzel Cat'im. Ve iki haftada bütün kokuşmuş yerleri dolaştım, Güney'in en ucuna kadar gittim: 14 günde 14 okuma sundum ve elimden geldiğince az harcıyorum, eve biraz para getirebileyim ve güneşli bir yerlere gidebilelim diye.

Şimdi New York'tayım yeniden, iki gündür, seninle kaldığımız odada. Son sevgi ve korkuydu bu, çünkü biliyorum bu odaya geldiğini ve tepeleme şekerlemeleri saklayıp seni bekliyorum - ışığı bekler gibi. Sonra birden burada olmadığını görüyorum; Laugharne'dasın, yalnız Colm'la birlikte; ve sonra ışık sönüyor ve seni karanlıkta görmem gerekiyor. Seni seviyorum. Lütfen, beni seviyorsan, yaz bana. Söyle bana, sevgili sevgili Cat. Sana zaten bildiğinden başka söyleyecek şey yok: En derinden âşığım sana, bildiğim tek derinlik. Her gün sıkıcı bir işkence ve her gece senin için yanış. Lütfen lütfen yaz. Seni düşünerek katlanıyorum bu berbat hale. Ne kadar berbat olduğunu söylüyorsun bana ve ben görebiliyorum. Ama Mallorca parasını kazanmış olacağım. Pelican'daki Ansiklopedi'den Mallorca'ya bak. Kederi ve yalnızlığı anlamadığımı sanıyorsun; anlıyorum oysa, birlikte olmadığımızda seninkini ve kendiminkini anlıyorum. Birlikte olacağız. Ve, istersen eğer, bir daha asla ayrı olmayacağız. Sana taptığımı söyledim, öyle; ama seni istiyorum da. Tanrım, geceler uzun ve yalnız.
SENİ SEVİYORUM, ah, sevgili Cat.
Dylan Thomas


DO NOT GO GENTLE INTO THAT GOOD NIGHT
Do not go gentle into that good night,
Old age should burn and rave at close of day;
Rage, rage against the dying of the light.
Though wise men at their end know dark is right,
Because their words had forked no lightning they
Do not go gentle into that good night.

Good men, the last wave by, crying how bright
Their frail deeds might have danced in a green bay,
Rage, rage against the dying of the light.

Wild men who caught and sang the sun in flight,
And learn, too late, they grieved it on its way,
Do not go gentle into that good night.

Grave men, near death, who see with blinding sight
Blind eyes could blaze like meteors and be gay,
Rage, rage against the dying of the light.

And you, my father, there on the sad height,
Curse, bless me now with your fierce tears, I pray.
Do not go gentle into that good night.
Rage, rage against the dying of the light.
DYLAN THOMAS

_____________________________________________
notlar:
Gallerli ünlü şair Dylan Thomas'ın ölümünden 45 yıl sonra alkolik olduğu halde aldığı kortizonlu şeker ilacından öldüğü anlaşıldı. Alkol ve kortizonlu şeker ilacı, Thomas için bir çeşit ölüm kokteyli oldu ve ünlü şairin sonunu hazırladı.
Ünlü şairi alkol bağımlılığından kurtarmak için çok çaba gösteren Amerikalı metresi Liz Reitell'in elindeki fotoğrafların ve mektupların basına sızmasıyla Dylan Thomas'ın ölümü saran esrar perdesi aralandı.
Andrew Sinclair'in yazdığı, ‘Şair Dylan’ senaryosu, 1972 yılında ‘Under Milk Wood’ ismiyle gösterime girip Cannes Film Festivali'nde ödül almıştı.(1999 Hurriyet)

Bob Dylan ; " Söylediğine göre, kendisine seçtiği yeni soyisminin, Galli şair Dylan Thomas ile hic bir ilgisi yok… "

Greenwich Village : İngiltere’de bulunan ünlü kasabaya ithafen bu isim verilmiştir. Daha sonraları halk arasında kısaca “Village” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle sanat galerileri, restaurantları, dükkanları ile şehrin görülmeye değer yerlerden biri. 1800’li yıllarda Edgar Allan Poe, Walt Whitman ve Mark Twain gibi önemli edebiyat ustaları, daha sonraki yıllarda ünlü ressam Jackson Pollock, ünlü şair-besteci-yorumcu Bob Dylan burada yaşamış. Eğer buraya yolunuz düşerse, Hudson St. ve 11. avenue'nun kesiştiği yerde bulunan 120 yıllık “White Horse Tavern”a uğramayı unutmayın. Pekçok ünlü yazar, şair ve sanatçıya ev sahipliği yapan bu ünlü mekanın belki de en önemli konuğu, şair, Dylan Thomas olduğunu da söylemeyi ihmal etmeyelim.

Chelsea Otel - NewYork
Chelsea Otel, zaten dünyanın en iyi bilinen sırlarından geçilmeyen bir otel.
1950'lerde şair Dylan Thomas, 206 numaralı odada son sözcüklerini yazmaktadır;
' tam 18 duble viski, ve sanırım bu bir rekor.'.
Sex Pistols'ın efsanevi gitarcısı Sid Vicious ve hayatının aşkı Nancy Spungen 12 Ekim 1978 otel odasinda yaşanan trajedinin iki kahramanı...
O. Henry, Eugene O'Neill, Tennessee Williams ve bütün 'Beats' çetesi; şair Allen Ginsberg ve William S. Burroughs, Jack Kerouac; ve sonra Kooning, Lichenstein, Cartier-Bresson, Bette Davis, Hendrix, Grateful Dead, Zappa, Beach Boys, Procol Harum, Soft Machine, Mc5, Pink Floyd ,Bob Dylan, L.Cohen...
Warhol'un kalabalık partilerinin verilip Jim Morrison'lı The Doors'un davetli olduğu salonlarda, Janice Joplin, Patti Smith, Milos Forman, Donald Sutherland, Dylan Thomas, Arthur Miller, Mark Twain, William Burroughs, Nabokov ve uzayıp gider listedeki sanatçılar..
"..Hotel Chelsea de kalmak başlı başına bir eser vermek, üstüne konuşmaksa bütün büyüyü bozmak demek..."


Şairin Aşkları - FILM The Edge of Love (2008)
Keira Knightley Cillian Murphy ve Keira Knightley, şiirsel bir projede buluştu!

(9 Mayıs 2007) Çıldırış filminin yönetmeni John Maybury, The Edge of Love adını taşıyan projesinin hazırlıklarını sürdürüyor. Ünlü şair Dylan Thomas'ın kalabalık aşk ilişkilerini inceleyen filmde, güzel oyuncu Keira Knightley, Cillian Murphy ve Matthew Rhys'in rol alması bekleniyor.Filmin hikayesi gerçek olaylara dayanıyor. Filmde Gallerli şair Dylan Thomas, eşi, Caitlin, çocukluk arkadaşı Vera Phillips (Knightley) ve onun eşi arasındaki karmaşık hikaye anlatılacak
Filmde Sienna Miller, Dylan Thomas'ın eşi Caitlin MacNamara'yı Keira Knightley de sevgilisi Vera Phillips'i canlandırıyor


Yapıtları
18 Poems (18 Şiir)
Fern Hill (Fern Tepesi)
Under Milk Wood ( Sut Korusunun Dibinde)
Collected Poems (Toplu Şiirler)
Portrait of the Artist as a Young Dog (Sanatçının Genç Bir Köpek Olarak Portresi)
Adventures in the Skin Trade and Other Stories (Deri Ticareti Serüvenleri ve Öbür Öyküler)


Dylan Thomas’ın radyo oyunlari; radyo denemeleri. Bir çok şair, yazar, radyoda okunmak için denemeler yazıyorlar, bunu ilk yapanlardan biri Dylan Thomas.

2. Dünya Savaşı yıllarında BBC, yazarlara, kaç yazara bilmiyorum, “çocukluk anılarınızı anlatın” diye ısmarlamış. Dylan Thomas da bunlardan biri. İngiliz halkına, savaştan mağdur olan insanlara moral vermek için kullananlarin belki de en başta geleni Dylan Thomas.
O günlerde yoğun hava saldırılarında, Londra gibi en çok hasar alan çok önemli şehirlerde, Dylan Thomas hiç milliyetçiliğe kaçmadan, İngilizler’e, özellikle de Londra halkına moral veriyor, şiir de o günlerden birine yazılmış, şöyle çevirebiliriz: “Londra’da yangında ölen çocuk için yas tutmayı reddetmek.” Onun son dizesi, “bir ölümden sonra başkası yoktur” diye biter. Anlatmak istediği şu; tek bir ölüm dahi çok önemli, yani ölümler nicelikle ölçülemez, bir insanın ölümünde hepimizi, bütün diğer ölümleri görüyoruz ve ölümleri yaşıyoruz

Dylan bir radyo gazetecisi aslında, pek çok şiirlerini radyoda okuyor. Savaş sırasında - kendisi Swansea yakınlarında bir kasabada doğmuş, en çok hasar gören şehirlerden de bir tanesi. Gezmeye gidiyor, kasabasını yazacak, çocukluk anılarını yazacak. “Benim eski Swansea ölmüş” diyor yanındaki arkadaşına. O, zıt sözcükleri yan yana kullanır, “çirkin güzel kasabam” der. Hem aşk ve nefret ilişkisi var kasabasıyla. Ondan sonra hakikaten daha ciddiye alıyor BBC’nin teklifini, “geçmişi yok olan bir geçmiş var burada, ben mutlaka onu yaşatmalıyım” diyor. Dönüş Yolculuğu’nda kendi çocukluğunu anlatıyor.
Ayyaş şair, ayyaş halk şairi, “boozy bard’. Swansea’yi gezdikten sonra BBC’nin teklifini daha ciddiye alıyor ve “mutlaka yaşatacağım bu kasabayı” diyor. Dönüş Yolculuğu oradan çıkıyor. O yolculukta, -dinlemedim ama okudum-, gençliğini ve çocukluğunu arayan Thomas vardır. Parka gider, park bekçisine sorar “burada Thomas adlı bir çocuk vardı, hatırlıyor musun?” der. Bekçi de “hatırladım, hatırladım, mutlu bir çocuktu o ama ismini bilmiyorum” der. Deniz kenarında yaşlı bir adamı görür, “burada gezen, hep denize bakan Thomas vardı, hatırlıyor musunuz?” der. “Hatırlamıyorum, bu denizin kıyısındaki tepelerde oturan çocukları... hatırladım ama hiçbirinin ismini bilmiyorum. Onlardan onlarcası, yüzlercesi vardı bu kasabada” der. Sonra bara gider, bardaki kadına sorar “genç Thomas’ı hatırlıyor musun?” “Thomas’lar burada çok, etrafa bak bir Thomas bulursun” der. Ya da “az önce kapıdan bir Thomas çıkmıştı” ya da “bekle bir Thomas mutlaka içeri girecektir, bu bar Thomas’ların evidir” der.

Donus Yolculugundan daha sonra radyo için, sesler için yazdığı, akustik mekânı mükemmel biçimde kullandığı o meşhur Under Milk Wood, ve filmi de var.
Nedir Under Milk Wood’un özelliği? Gerçekten bir tür sineztezi yaratması, yani sesleri bize renk olarak göstermesi, bir imge olarak canlanmasını sağlaması.

“Soğuk beyaz bir gündü ve ana caddede rıhtımlardan gelen rüzgârı hiçbir şey durduramıyordu. Bütün kasaba bir mezarlık gibiydi” diyor. Dylan Thomas zaman zaman o kasabaya gidermiş ve daha fazla içiyormuş oraya gittiğinde. Kışın daha da kasvetli ve daha fazla içiyor orada. Anlatış şekli, sokaklarında dolaşırken hep sesler duyuyor, okul çanı, kilise çanı, denizin, dalgaların sesi ve kum tepelerinde oynayan çocukların sesi...gittiği yerlerden bir tanesi eski kafe... yerel bir gazetede yıllarca çalışıyor Dylan Thomas. Şair ve ressam arkadaşlarıyla, Einstein, Stravinski ve Greta Garbo’yu, ölümü, dini, Picasso’yu ve kızları konuştukları kafeyi arıyor, oradaki eski arkadaşlarını. Böyle çok şiirsel. Marshall McLuhan’ın bir sözü var “radyo, mikrofon ve gramofon sözlü şiirin, halk şiiri geleneğinin bize dönüşü sağlamışlardır, bazı şairler bunu kullanmışlardır mikrofonda. Herhalde akla ilk gelecek isim de Dylan Thomas. “Akustik teknoloji, halk şairinin sesini bizlere geri getirmiştir”

..dinleyiciye ulaştığında artık onlar birer imgeye de dönüşürler. Dylan Thomas’ın yaptığı da bu, o Galler kasabasını, denizin kıyısındaki o kasvetli, karanlık Galler kasabasını hiç görmeseniz de, Under Milk Wood’u bir kez dinlediğinizde o kasaba hemen gözünüzde canlanabiliyor. O kasabadaki insanları hiç tanımamış olabilirsiniz, komşularınız onlardan çok farklı olabilir, ama o insanları gözünüzde canlandırabiliyorsunuz. Zaten anlatıcıyı, bir plakta Richard Burton’ın okuduğu o anlatıcıyı, girişi sağlayacak insanı âmâ, gözleri görmeyen biri olarak yazmak istemiş, ilk taslakta. Daha sonra o âmâ karakter var, Captain Cat adlı bir karakter var orada, eski bir denizci, gözleri görmüyor. Gözleri görmüyor, ama öyle renkli rüyalar görüyor ki, eski denizcileri görüyor, boğulmuş olan denizciler rüyasına giriyorlar “beni tanıdın mı Kaptan Cat?” diyor bir tanesi. “A bildim seni, sen dans eden William’sın!” “Evet, Nantuckett’te de kaybettim, şaşırdım adımlarımı”. Nantuckett’te boğulmuş herhalde William. O kasabanın sokaklarında bizi gezdiriyor, baharda uyanış, insanlar, çok basit insanlar aslında, sıradan insanlar, hepsi de küçük küçük günahlar işliyorlar ama günaha çok tolerans var, tuhaflıklara çok tolerans var. O sıradan insanların müthiş bir hoşgörüsü var o kasabada. Kasap, kasabın karısı, postacı, Willy Organ, Organ Morgan, kilisenin orgcusu, o garip tipler, bunlar bir Anadolu kasabasında da olabilir.

kynk:acik radyo 2005

Free Image Hosting at allyoucanupload.com

 
Image Hosted by ImageShack.us