^^ ИÍLGŰИ МAЯMAЯA ^^

07 Nisan 2009





________________________________________

NEW

age



__________________________________to

theDeath









24 Mart 2009

- by SILA -

________ ... ister kırılıp dökülelim
__________________ ister y0k olup dirilelim
__________________________ sevişmeden uyumayalım
_______________________________ anlaşmadan ölmeyelim ...



A Ş K - y0kMU ssence


... S e v i ş M E k
h e r k e s l e . . ,

. aynıMI sence


K A L P-y0k

..........................------ MU sence

HAyAtA üşenenlerdenMİSİN ....sende


SevişMEden UyumAyAlım................................ ANLAŞ ..madan

.O.LMEyelim




Y

16 Mart 2009

A Ş K I M A Ş K L A R I N D A N B U L A S I N
rrrrrrrrrrrrrrr
@ŞKIM@ŞKL@RIND@NßUL@SIN



A l l a h ' t a n B u l a s ı n n n n
_______________n

_________________n
_____________________n
_______________________.S.n.N.










05 Mart 2009



BAHAR İSYANCIDIR
Onat KUTLAR

Her yıl yeniden görününce ucu, güzün soluk kentinin, otururlar, iyice kurutulmuş çam tahtalarından günlerce rendeleyerek sağlam, geçmeleri sıkı bir tabut yaparlardı. Geçen mevsimlerin ölçüsünü koymak için. Yanık çimenlerden,akşamın beklendiği saatlerden, ozanların kırık dizelerine bulaşan sıkıntılardan,kireç, kuru yaprak, tüy ve gözyaşından başka bir şey olmayan ölü gövdesini bütün bir yılın. Ağustos'un son sıcaklarından etkilenmesin diye hemen gömerlerdi. Üstünde güz çayırları sararsın ve izi belli olmasın diye.Hiçbir zaman.

Nedense hep başka bir şey olacağını sanırdık.Çünkü yaz, önceden kestirilemeyen fırtınalar, ağır sıcakların öfkesini cızırtıyla söndüren zamansız yağmurlarla tedirgin, sinirli ve huzursuz geçerdi. Ama sonra biterdi hepsi. Bir içdeniz kadar sessiz ve durgun olurdu avlu, ülke ve yeryüzü. Bir süre öylece dururduk. Arkamızda uyuklayan bir göçer kabilesinin ya da deprem sonrasının karanlık çadırları. Önümüzde ufku bir mahkeme duvarı gibi kapatan "gelecek". Duvarın dibinde gittikçe kabaran kül yığınları görürdük. Esinti olmadığı için savrulmayan belli belirsiz bir tabaka.Zaman zaman geleceğin duvarına vurup yanan geçmiş kuşaklardan artakalan kül. Ve daha yenilerden.

Öylece dururduk, kaygılı, sabırsız. Yanmış çırakların yamalı gömleklerini giymiş korkuluklar , cansız kollarıyla bir krater gölünü gösterirlerdi. Orada, boğulmuş köy öğretmenleriyle dolu çırpıntısız, bulanık bir su olurdu. Kimsenin anlamadığı sözcükler duyardık. Kafesin açılmasını bekleyen çok yaşlı bir papağan sesiyle.

Böylece bir yıl daha geçerdi ve biraz daha egemen olurdu güz yasaları. Boyun eğmeyi biraz daha öğrenirdik. Öğrenirdi tenimiz günün renklerine uymayı. Ağzımızı kapadıkça kazandığımızı sezer gibi olurduk. Geleceğin yüksek duvarı önünden, arkasındakileri merak etmeksizin geçmeye alışırdık. Sabahı gazetelerin demir parmaklıkla örülü garip ve dar pencerelerinden karşılamayı öğrenirdik. Günün tanrılarına ekmeğimiz ve ihracat payımız için şükretmeyi. Yaşamın kolayca değişmeyeceğine inanmaya başlardık. Büyüklere sorgulu ve sessiz gözlere bakan çocukları, kadınları, yoksulları görmemeye çalışırdık. Gelen her güzle önümüzdeki duvar biraz daha yükselirdi. Zaman zaman aramızdan birileri çıkardı. Ozan, soytarı , bilge ya da çılgın. Yüreklerindeki ölü ozanın sesini bastıramaz ve "bahar isyancıdır" diye bağırırlardı. "Güz yasalarına boyun eğmeyeceğiz. Aşacağız duvarlarını geleceğin. Biz çok eski ve çok genç bir halkız. Kimse durduramaz, ırmağını zamanın." Üstümüzden uçuşan polen tozlarının ve kurşunların peşine takılır, güz yasalarını aşarlardı. Duvarı geçip geçemediklerini ise hiçbir zaman bilemezdik. Başucumuzda sadece suretleri kalırdı. Keskin bakışlı gözcüler, kül yığınlarının gittikçe arttığını söylerdi.

Bir gün ülkemize garip bir yabancı geldi.

Bir keşiş, bir gezgin ya da bir derviş.

Yaşı belirsizdi.

Ve üstünde bilinmeyen bir zamana ait giysiler.

Kireç badanalı konuk evimizde, sırtını pencerenin


güz ışığına yaslayarak oturdu ve su içti.

Gözleri tuhaf bir ışıkla parlıyordu.

İki zamanlı ölü dillerden biriyle konuşuyordu.

-Ölü dillerin gelecek zamanı yoktur.-

Güçlükle anladık, "Size bir sır vermeye geldim," dedi.


Kulak kesildik. "Boşuna uğraştınız

bunca zaman, duvarı aşabilmek için.

Ben aşmadan gittim oraya. Eski yollardan ve

çok uzun sürdü. Daracık geçitlerden, uçsuz bucaksız

vadilerden, su yollarının karanlıklarından

geçtim. Sonunda ulaştım duvarın arkasına.

Gördüklerimi sizler de bilesiniz istedim..."

Durdu. Bir yudum su daha içti. Ve sözcüklerin

üstüne basa basa şunları söyledi: "Orada

da bir halk var. Tıpkı sizin gibi. Ve hepsi

dönmüş, sizin aşmaya çalıştığınız duvara

bakıyorlar. Aşıp sizin tarafınıza geçmek için..."

Yabancının sözlerini bir yargıç kararını

dinler gibi sessiz dinledik. Sanki yüreğimizde

gittikçe uzaklaşan nal sesleri duyuyorduk ya

da konuştuğumuz dilin can çekiştiğini. Geleceğimiz

diye umutla baktığımız yerdeki insanların

geleceği bizdik. Korkunç bir şeydi

bu. Bilincimizin tarlalarına ölü kuş tüyleri döküldü,

kadınlar gözyaşlarını tutamadılar. Uzun

ve şaşkın bir sessizlik oldu.

Neden sonra aramızdan biri konuştu. Gösterişsiz,

herhangi biri. "Bak yabancı" dedi,

"şaşırttın bizi. Umutlarımız için ön yüzü sırlı

bir ayna sundun. Geriye işleyen bir saat. Ters

çevrilmiş bir eldiven kaynağına akan bir

ırmak. Oysa biz basit insanlarız. Ve ölümlü.

Yaşamayı ve baharı bu yüzden severiz.

Doğan her şeye inanırız. Çocuklara, güneşe,

bize düşler sunan ayışığına. Sevdiğimiz kadının

boynunu okşamak isteriz ve çocuklarımızın.

Günü kızarmış bir ekmek gibi tazeyken

bölüşürüz ve akşamın kızıl tüyleriyle

gelip sabahın yumurtaları üstüne yumuşacık

oturmasını severiz. Şarap, acılarla da mayalanmış

olsa sarhoş eder bizi. Ve çocuklarımıza

ekilmiş toprak kadar gerçek bir gelecek

bırakmak isteriz. Senin dilinde bulunmayan

o sınırsız düşü. Bizi şaşırttın.

Ama sana inanmıyoruz."

O tuhaf gezgin bu sözler üstüne çekip gitmedi.

Bir kuşku tohumu gibi kaldı aramızda.

Kimse sevmiyor onu. Ama tıpkı güz yasaları

gibi ağır ağır alıştık varlığına. Dağılan eski

bir kitabın sayfaları gibi orda burda görülmesini

yadırgamıyoruz. Kapıyı çaldığında belirsiz

bir zamanda, bir bardak su verenler bile

bulunuyor.

Ve işte yine e y l ü l. Geleceğin duvarı önünde

duruyorum, kaygılı, sabırsız. Üstümden küçük

kuşku tohumları karışmış altın renkli polenler

uçuşuyor. Bir türlü bastıramıyorum yüreğimdeki


ozanın sesini: ''Bahar isyancıdır..."






KYNK:MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ DERGİSİ .
CİLT: XIX SAYI: 175 . syf;40-41






_

13 Şubat 2009

S'ONSUZ

____ ONSUZ bir 13 Şubat daha...








"Yabancıların en yakınıydın sen!" ...bana Nilgün..!

Megda Szabo Yavru Ceylan'ı nasıl öldürüyor, onu özgürleştirmekle öldürmek arasında hicbir fark yoktur belki de. syf.114 k.k.defter



n i g h t m a r e

_

14 Ocak 2009

NİLGÜN - final



SOL YANIMMM NİLGÜN! / iki gözümmm nilgün !

Üç Kez, Nilgün Marmara! Ece Ayhan








PLAY' e basınız...
ece ülker için,






---

10 Ocak 2009

E Y U Ç U R U M


Aksın, içimde bir nehir gibi
Dolanan keder
Unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
Bende durmasın
İçimde öyle çok ki, her gidenden biriktirdiğim

m e l e k l e r

...
Kalbimin üstünde bir daha hançer




ey anı
kendini güneşe çıkar, canın sıkılsın orda
kendini unut orda sarar
kendinden kaçtıkça kendine rastla
ey geçmiş ve sarı kumar.

uçurumu anladım
inadım bitti artık
uçurumu anlayan haklıdır
uçurumu anlayan susar.

sarı kumar ve kehanet

boynundan başlayan o ipek
uçurumdan atladım, uçurum demek
ikiye bölünmüş bir bütün
oysa ben senin için
değiştirilecek bir şeydim.

bu yüzde yüzüme tuttuğun rüzgar
parçalarıma verdiğin asit
seni de yaralayacak
beni olduğu kadar.

uçurumu gördüm
oraya seslendim
onu anladım
o benim diğer yanım

sarı kumar ve ihanet

seni bir keder gibi gördüm.


Birhan Keskin





Yoluma çıkma artık yolumu değiştirdim
_

07 Ocak 2009

И Δ Ζ Δ И

... Bir sen yoksun yanımda / Pamuk bunun farkında / aşk ayağıma kadar gelmişti / kendi elimle tepmiştim ...
м ε я h a м ε t _ Apt.


C Δ И ı м _ β ε И İ м _ И Δ § ı l § ı И ?

... daha daha nasılsın ..? ikimizin adı yan yana duvarlara yazılsın ..!

03 Ocak 2009

YENiLiĞE DOĞRU - 200920092009...


01. Yeniliğe Doğru Söz:Mevlana // Müzik:Arto Tunçboyacıyan


Yeniliğe Doğru/Mevlana

Her gün bir yerden Göçmek ne iyi
Bulanmadan donmadan Akmak ne hoş


Her gün bir yere Konmak ne güzel
Bulanmadan donmadan Akmak ne hoş


Dünle beraber Gitti cancağızım

Şimdi yeni bir şeyler Söylemek lazım

Ne kadar söz varsa Düne ait
Şimdi yeni bir şeyler Söylemek lazım

01 Ocak 2009

31 Aralık 2008

AŞK iÇiN öLMELi

____________________


____________________

30 Aralık 2008

senden baska senden baska s e n d e n

Milisse Mou By Nana Mouskouri

29 Aralık 2008

ASKIM NAZAN TŞKLER



http://www.dosya.tc/NazanOncel-HatirinaSustum_2008_.rar.html
sifre:uzakmavi

01. Öp Barışalım
02. Seni Bugün Görmem Lazım
03. Canım Benim Nasılsın
04. Hatırına Sustum
05. Nereye Gitti bu Adam
06. Ankaralı Sevgilim
07. Bu Da Hayat Mı
08. Manzaralı Oda
09. Pollyanna
10. Ali
11. Çiçekçi Geldi

Söz &Müzik : Nazan Öncel

_

27 Aralık 2008




26 Aralık 2008

N i l g ü n


... cevresindeki insanlarin cogu Nilgun'e gore baska insanlardi. gercek insani aradigini duyumsamistim. soguk hayirseverlikleri, gosterisli yardimlari, cansıkıcı bicimciligi, tuketici gorselligini tuhaf buluyor ve onlarla alay ediyordu. bu ayni zamanda ona derin bir acı vermekteydi... kan kardessizliginin alip yurudugu bu çaga ne kadar direnebilecekti. Nilgun'u tanidigim gun ondaki ölüm izlerini gormustum... bir kurban isteminin en cazip adayiydi o.

... Nilgun, cocuklara cevresinde bulunan yetiskinlerden daha cok ilgi duyuyordu. cocuklarin saf ve taze dunyasi tam ona goreydi... cocukların dunyasinda buldugu saflikti onu bu denli sevecen yapan. yetiskinlerin dunyasindaki cok bilmislik onu herzaman cok irkiltti ve oradan uzak durdu. cikar iliskilerinin yogunlugu onu hep yordu ve umutsuzluga tasidi. o, saf ve temiz, kin ve kibirin olmadigi alanlarda yaşamak istedi.

"ölümünden kısa bir sure once bana, anne olmak istedigini soylemisti."


... ilk kitabi yayimlandiginda da kitabini kabrindeki topragin uzerine yavasca birakmistim.

yeniden göz atsın diye.

Gülseli İnal
Kızıltoprak'ta/Omega kapisindan giris

eylul/ekim 2006 yasak meyve syf:73-76

_

23 Aralık 2008

sAnCI



S A N A / S U S U Y O R ' M
s.u..s.u..y o r...


U z a k t a olsan gül yüzüme gül yüzünden öpem seni/İçin bana için döksün oy ruhundan öpem seni gel/Ateşte olsan düş üstüme avuç avuç içem seni/ İçin bana için döksün oy ruhundan öpem seni gelllllllll
öpem seniiiiiiiii

17 Aralık 2008

Hz. Mevlâna / Şeb- i Arûs

_________________ Sen ,
anılması
güzel olan
bir söz ol..!

Çünkü insan, kendi hakkında söylenilen
güzel sözlerden
ibarettir...

Her ne istiyorsan

kendinde ara!

Senin canının içinde bir can var,

o canı ara!

Dağın içinde bir hazine var,

o hazineyi ara!

Eğer yürüyen dervişi arıyorsan;


Onu senden dışarıda değil,

kendi nefsinde ara!


15 Aralık 2008

11 Aralık 2008

ε y M ε v l a n a m















Bilemezsin
sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı.
hiçbir şey içime sinmedi.
altın madenine altın sunmanın ne anlamı var.
ya da okyanusa su.


düşündüğüm her şey
doğu'ya baharat götürmek gibiydi.
kalbimi ve ruhumu da vermemin bir yararı yok.
çünkü sen zaten onlara sahipsin.
o yüzden sana bir ayna getirdim.

K e n d i n e B a k ve B e n i H a t ı r l a.


Hz. Mεvlana


06 Aralık 2008

nilufer-pismanetme...

●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•

" β ε n i m β a y r a m ı m S ε n s i n A s l ı n d a."

●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•

 
Image Hosted by ImageShack.us