ben üç şey
biliyorum
dinlemekle
4 kılana
anlatacağım
.
.
.
GEREKİNCE
KAPTANLAR LİMANLARA
ASKERLER SİPERLERE
SIĞINIRLAR ________ A y d ı n l a R _______________şiirlere
.
.
.
.
.
kime sorsan evinde bir oda eksik
bunca yıl sırtımda bir sürü insan taşıdım
üstümü yaşamak bildiler altımı öLüM
oysa ben aldatan
çizgimin kesinliğinde
çoğunun
ü S T ü M D E
.
.
ÖldüĞünü
GÖRDÜM
.
.
.
bir insan treni kaçırırsa başka bir tren gelir onu alır
bir ulus treni kaçırırsa başka bir ulus gelir onu alır
.
.
inanmadıklarını yazan yazardan aşağı insan
yoktur
vardır
inandıklarını yazmayan
.
.
.
.
.
.
kim
.
O
.
deme
.
b o ş u n a
.
Benim BEN
öyle bir ben ki
gelen
.
..kapına
.
baştan
.
.
aşağı
.
.
SEN
Özdemir Asaf
15 Nisan 2009
Gönderen Ey'lûl
07 Nisan 2009
24 Mart 2009
- by SILA -
________ ... ister kırılıp dökülelim
__________________ ister y0k olup dirilelim
__________________________ sevişmeden uyumayalım
_______________________________ anlaşmadan ölmeyelim ...
A Ş K - y0kMU ssence
... S e v i ş M E k
h e r k e s l e . . ,
. aynıMI sence
K A L P-y0k
..........................------ MU sence
HAyAtA üşenenlerdenMİSİN ....sende
SevişMEden UyumAyAlım................................ ANLAŞ ..madan
.O.L
Y
Gönderen Ey'lûl
16 Mart 2009
05 Mart 2009
Onat KUTLAR
Her yıl yeniden görününce ucu, güzün soluk kentinin, otururlar, iyice kurutulmuş çam tahtalarından günlerce rendeleyerek sağlam, geçmeleri sıkı bir tabut yaparlardı. Geçen mevsimlerin ölçüsünü koymak için. Yanık çimenlerden,akşamın beklendiği saatlerden, ozanların kırık dizelerine bulaşan sıkıntılardan,kireç, kuru yaprak, tüy ve gözyaşından başka bir şey olmayan ölü gövdesini bütün bir yılın. Ağustos'un son sıcaklarından etkilenmesin diye hemen gömerlerdi. Üstünde güz çayırları sararsın ve izi belli olmasın diye.Hiçbir zaman.
Nedense hep başka bir şey olacağını sanırdık.Çünkü yaz, önceden kestirilemeyen fırtınalar, ağır sıcakların öfkesini cızırtıyla söndüren zamansız yağmurlarla tedirgin, sinirli ve huzursuz geçerdi. Ama sonra biterdi hepsi. Bir içdeniz kadar sessiz ve durgun olurdu avlu, ülke ve yeryüzü. Bir süre öylece dururduk. Arkamızda uyuklayan bir göçer kabilesinin ya da deprem sonrasının karanlık çadırları. Önümüzde ufku bir mahkeme duvarı gibi kapatan "gelecek". Duvarın dibinde gittikçe kabaran kül yığınları görürdük. Esinti olmadığı için savrulmayan belli belirsiz bir tabaka.Zaman zaman geleceğin duvarına vurup yanan geçmiş kuşaklardan artakalan kül. Ve daha yenilerden.
Öylece dururduk, kaygılı, sabırsız. Yanmış çırakların yamalı gömleklerini giymiş korkuluklar , cansız kollarıyla bir krater gölünü gösterirlerdi. Orada, boğulmuş köy öğretmenleriyle dolu çırpıntısız, bulanık bir su olurdu. Kimsenin anlamadığı sözcükler duyardık. Kafesin açılmasını bekleyen çok yaşlı bir papağan sesiyle.
Böylece bir yıl daha geçerdi ve biraz daha egemen olurdu güz yasaları. Boyun eğmeyi biraz daha öğrenirdik. Öğrenirdi tenimiz günün renklerine uymayı. Ağzımızı kapadıkça kazandığımızı sezer gibi olurduk. Geleceğin yüksek duvarı önünden, arkasındakileri merak etmeksizin geçmeye alışırdık. Sabahı gazetelerin demir parmaklıkla örülü garip ve dar pencerelerinden karşılamayı öğrenirdik. Günün tanrılarına ekmeğimiz ve ihracat payımız için şükretmeyi. Yaşamın kolayca değişmeyeceğine inanmaya başlardık. Büyüklere sorgulu ve sessiz gözlere bakan çocukları, kadınları, yoksulları görmemeye çalışırdık. Gelen her güzle önümüzdeki duvar biraz daha yükselirdi. Zaman zaman aramızdan birileri çıkardı. Ozan, soytarı , bilge ya da çılgın. Yüreklerindeki ölü ozanın sesini bastıramaz ve "bahar isyancıdır" diye bağırırlardı. "Güz yasalarına boyun eğmeyeceğiz. Aşacağız duvarlarını geleceğin. Biz çok eski ve çok genç bir halkız. Kimse durduramaz, ırmağını zamanın." Üstümüzden uçuşan polen tozlarının ve kurşunların peşine takılır, güz yasalarını aşarlardı. Duvarı geçip geçemediklerini ise hiçbir zaman bilemezdik. Başucumuzda sadece suretleri kalırdı. Keskin bakışlı gözcüler, kül yığınlarının gittikçe arttığını söylerdi.
Bir gün ülkemize garip bir yabancı geldi.
Bir keşiş, bir gezgin ya da bir derviş.
Yaşı belirsizdi.
Ve üstünde bilinmeyen bir zamana ait giysiler.
Kireç badanalı konuk evimizde, sırtını pencerenin
güz ışığına yaslayarak oturdu ve su içti.
Gözleri tuhaf bir ışıkla parlıyordu.
İki zamanlı ölü dillerden biriyle konuşuyordu.
-Ölü dillerin gelecek zamanı yoktur.-
Güçlükle anladık, "Size bir sır vermeye geldim," dedi.
Kulak kesildik. "Boşuna uğraştınız
bunca zaman, duvarı aşabilmek için.
Ben aşmadan gittim oraya. Eski yollardan ve
çok uzun sürdü. Daracık geçitlerden, uçsuz bucaksız
vadilerden, su yollarının karanlıklarından
geçtim. Sonunda ulaştım duvarın arkasına.
Gördüklerimi sizler de bilesiniz istedim..."
Durdu. Bir yudum su daha içti. Ve sözcüklerin
üstüne basa basa şunları söyledi: "Orada
da bir halk var. Tıpkı sizin gibi. Ve hepsi
dönmüş, sizin aşmaya çalıştığınız duvara
bakıyorlar. Aşıp sizin tarafınıza geçmek için..."
Yabancının sözlerini bir yargıç kararını
dinler gibi sessiz dinledik. Sanki yüreğimizde
gittikçe uzaklaşan nal sesleri duyuyorduk ya
da konuştuğumuz dilin can çekiştiğini. Geleceğimiz
diye umutla baktığımız yerdeki insanların
geleceği bizdik. Korkunç bir şeydi
bu. Bilincimizin tarlalarına ölü kuş tüyleri döküldü,
kadınlar gözyaşlarını tutamadılar. Uzun
ve şaşkın bir sessizlik oldu.
Neden sonra aramızdan biri konuştu. Gösterişsiz,
herhangi biri. "Bak yabancı" dedi,
"şaşırttın bizi. Umutlarımız için ön yüzü sırlı
bir ayna sundun. Geriye işleyen bir saat. Ters
çevrilmiş bir eldiven kaynağına akan bir
ırmak. Oysa biz basit insanlarız. Ve ölümlü.
Yaşamayı ve baharı bu yüzden severiz.
Doğan her şeye inanırız. Çocuklara, güneşe,
bize düşler sunan ayışığına. Sevdiğimiz kadının
boynunu okşamak isteriz ve çocuklarımızın.
Günü kızarmış bir ekmek gibi tazeyken
bölüşürüz ve akşamın kızıl tüyleriyle
gelip sabahın yumurtaları üstüne yumuşacık
oturmasını severiz. Şarap, acılarla da mayalanmış
olsa sarhoş eder bizi. Ve çocuklarımıza
ekilmiş toprak kadar gerçek bir gelecek
bırakmak isteriz. Senin dilinde bulunmayan
o sınırsız düşü. Bizi şaşırttın.
Ama sana inanmıyoruz."
O tuhaf gezgin bu sözler üstüne çekip gitmedi.
Bir kuşku tohumu gibi kaldı aramızda.
Kimse sevmiyor onu. Ama tıpkı güz yasaları
gibi ağır ağır alıştık varlığına. Dağılan eski
bir kitabın sayfaları gibi orda burda görülmesini
yadırgamıyoruz. Kapıyı çaldığında belirsiz
bir zamanda, bir bardak su verenler bile
bulunuyor.
Ve işte yine e y l ü l. Geleceğin duvarı önünde
duruyorum, kaygılı, sabırsız. Üstümden küçük
kuşku tohumları karışmış altın renkli polenler
uçuşuyor. Bir türlü bastıramıyorum yüreğimdeki
ozanın sesini: ''Bahar isyancıdır..."
KYNK:MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ DERGİSİ .
CİLT: XIX SAYI: 175 . syf;40-41
_
Gönderen Ey'lûl
13 Şubat 2009
S'ONSUZ
____ ONSUZ bir 13 Şubat daha...
"Yabancıların en yakınıydın sen!" ...bana Nilgün..!
Megda Szabo Yavru Ceylan'ı nasıl öldürüyor, onu özgürleştirmekle öldürmek arasında hicbir fark yoktur belki de. syf.114 k.k.defter
n i g h t m a r e
_
Gönderen Ey'lûl
14 Ocak 2009
NİLGÜN - final
SOL YANIMMM NİLGÜN! / iki gözümmm nilgün !
PLAY' e basınız...
ece ülker için,
---
Gönderen Ey'lûl
10 Ocak 2009
E Y U Ç U R U M
Aksın, içimde bir nehir gibi
Dolanan keder
Unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
Bende durmasın
İçimde öyle çok ki, her gidenden biriktirdiğim
m e l e k l e r
...
Kalbimin üstünde bir daha hançer
ey anı
kendini güneşe çıkar, canın sıkılsın orda
kendini unut orda sarar
kendinden kaçtıkça kendine rastla
ey geçmiş ve sarı kumar.
uçurumu anladım
inadım bitti artık
uçurumu anlayan haklıdır
uçurumu anlayan susar.
sarı kumar ve kehanet
boynundan başlayan o ipek
uçurumdan atladım, uçurum demek
ikiye bölünmüş bir bütün
oysa ben senin için
değiştirilecek bir şeydim.
bu yüzde yüzüme tuttuğun rüzgar
parçalarıma verdiğin asit
seni de yaralayacak
beni olduğu kadar.
uçurumu gördüm
oraya seslendim
onu anladım
o benim diğer yanım
sarı kumar ve ihanet
seni bir keder gibi gördüm.
Birhan Keskin
Yoluma çıkma artık yolumu değiştirdim
_
Gönderen Ey'lûl
07 Ocak 2009
И Δ Ζ Δ И
... Bir sen yoksun yanımda / Pamuk bunun farkında / aşk ayağıma kadar gelmişti / kendi elimle tepmiştim ...
м ε я h a м ε t _ Apt.
C Δ И ı м _ β ε И İ м _ И Δ § ı l § ı И ?
... daha daha nasılsın ..? ikimizin adı yan yana duvarlara yazılsın ..!
Gönderen Ey'lûl
03 Ocak 2009
YENiLiĞE DOĞRU - 200920092009...
Her gün bir yerden Göçmek ne iyi
01. Yeniliğe Doğru Söz:Mevlana // Müzik:Arto Tunçboyacıyan
Yeniliğe Doğru/Mevlana
Bulanmadan donmadan Akmak ne hoş
Her gün bir yere Konmak ne güzel
Bulanmadan donmadan Akmak ne hoş
Dünle beraber Gitti cancağızım
Şimdi yeni bir şeyler Söylemek lazım
Ne kadar söz varsa Düne ait
Şimdi yeni bir şeyler Söylemek lazım
Gönderen Ey'lûl
01 Ocak 2009
31 Aralık 2008
30 Aralık 2008
29 Aralık 2008
ASKIM NAZAN TŞKLER
http://www.dosya.tc/NazanOncel-HatirinaSustum_2008_.rar.html
sifre:uzakmavi
01. Öp Barışalım
02. Seni Bugün Görmem Lazım
03. Canım Benim Nasılsın
04. Hatırına Sustum
05. Nereye Gitti bu Adam
06. Ankaralı Sevgilim
07. Bu Da Hayat Mı
08. Manzaralı Oda
09. Pollyanna
10. Ali
11. Çiçekçi Geldi
Söz &Müzik : Nazan Öncel
_
Gönderen Ey'lûl
26 Aralık 2008
N i l g ü n
... cevresindeki insanlarin cogu Nilgun'e gore baska insanlardi. gercek insani aradigini duyumsamistim. soguk hayirseverlikleri, gosterisli yardimlari, cansıkıcı bicimciligi, tuketici gorselligini tuhaf buluyor ve onlarla alay ediyordu. bu ayni zamanda ona derin bir acı vermekteydi... kan kardessizliginin alip yurudugu bu çaga ne kadar direnebilecekti. Nilgun'u tanidigim gun ondaki ölüm izlerini gormustum... bir kurban isteminin en cazip adayiydi o.
... Nilgun, cocuklara cevresinde bulunan yetiskinlerden daha cok ilgi duyuyordu. cocuklarin saf ve taze dunyasi tam ona goreydi... cocukların dunyasinda buldugu saflikti onu bu denli sevecen yapan. yetiskinlerin dunyasindaki cok bilmislik onu herzaman cok irkiltti ve oradan uzak durdu. cikar iliskilerinin yogunlugu onu hep yordu ve umutsuzluga tasidi. o, saf ve temiz, kin ve kibirin olmadigi alanlarda yaşamak istedi.
"ölümünden kısa bir sure once bana, anne olmak istedigini soylemisti."
... ilk kitabi yayimlandiginda da kitabini kabrindeki topragin uzerine yavasca birakmistim.
yeniden göz atsın diye.
Gülseli İnal
Kızıltoprak'ta/Omega kapisindan giris
eylul/ekim 2006 yasak meyve syf:73-76
_
Gönderen Ey'lûl
23 Aralık 2008
sAnCI
U z a k t a olsan gül yüzüme gül yüzünden öpem seni/İçin bana için döksün oy ruhundan öpem seni gel/Ateşte olsan düş üstüme avuç avuç içem seni/ İçin bana için döksün oy ruhundan öpem seni gelllllllll
öpem seniiiiiiiii
Gönderen Ey'lûl
17 Aralık 2008
Hz. Mevlâna / Şeb- i Arûs
_________________ Sen ,
anılması
güzel olan
bir söz ol..!
Çünkü insan, kendi hakkında söylenilen
güzel sözlerden
ibarettir...
Her ne istiyorsan
kendinde ara!
Senin canının içinde bir can var,
o canı ara!
Dağın içinde bir hazine var,
o hazineyi ara!
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan;
Onu senden dışarıda değil,
kendi nefsinde ara!
Gönderen Ey'lûl
15 Aralık 2008
11 Aralık 2008
ε y M ε v l a n a m
sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı.
altın madenine altın sunmanın ne anlamı var.
doğu'ya baharat götürmek gibiydi.
kalbimi ve ruhumu da vermemin bir yararı yok.
çünkü sen zaten onlara sahipsin.
o yüzden sana bir ayna getirdim.
K e n d i n e B a k ve B e n i H a t ı r l a.
Gönderen Ey'lûl
06 Aralık 2008
nilufer-pismanetme... |
Gönderen Ey'lûl
04 Aralık 2008
-K ü ç ü k İ s k e n d e r-
“ . . . bırak bizi ayıran kahpe melekler ağlasın /
_________________ kainat ağlasın tabiat ağlasın /
______________________ vakti kalırsa tanrı utansın ..!”
"Sana gelirim birkaç şişe ucuz şarapla / pamuğa dökersin şarabı lıkır lıkır / yaralarımı temizleriz birlikte ..."
-Kötülük Nakli-...içerdeki bir not bırakıp intihar etmiş:"kalp malzemesi eksik aşklar"
-sahipsiz hayallerin kasırgası-...kimi melekler amin'in anlamını bilmez ve her şey bazen yalnızca sırdan ibaret......rüzgarın sayfalarını savurarak açtığı kaç kutsal kitap arasında kurutulmuş o, kaleme alınan her metinde bir şekilde hep gözardı edilip unutulmuş gözleri: Azrailin intihar mektubu.
Cenaze Sonrası Gülüşmeler- Küçük İskender
Her şey ölebilir. Gündüz ölmek kolay.
Ceset denen maddeyle beslenir hayat.
Apansız ağırlaşan etin tasfiyesinde
Ruhu geviş getirir tanrı. Yaşamak
tekrar tekrar çiğnenmektir bir ağızda.
Ölürsün. Konu kapanır.
Ölürsün. Azot aralanır.
Ölürsün. Tamamlanır boşluğa sadakat.
Herkes kendi otopsisine girmek isteyebilir
Yalnızlıktan başkasına izin yok ancak.
Ölü Evinde Seks Partisi
...Caz. Boris Vian okuyordu. Eylül. Turuncu lambalari yakmis. Yagmur yapiyordu. Gittim. Bir kenara ilistim. Seyrettim. Herseyini seyrettim. Basini kaldirip bakti, gülümsedi. Yesille gri. Erguvanla gri. Böyle sey olmaz! Olmazligini seyrettim. Agladi. Ben seyrettim, o agladi. Sabaha kadar. Piyanolar çaldi bir ara. Ben hirsimdan caddelere kaçtim, tükürdüm, haykirdim, küfrettim çok. O agladi. Hep.
-"Seni öldürecegim Cem!"
-"Beni sen öldür Serkan"!
-"Gözlerini özenle çikartip hanimannenin gerdanligini sakladigi mücevher kutusuna koyacagim.."
-"Ben ölsem de gözlerim o kutuda aglamayi sürdürür.."
-"Alper öldü Cem."
-"Biliyorum.."
-uzak, mor bir adaydi memleketim
orada hiç kadin yoktu,
çocuklar tay beslerdi,
gece oldu mu herkes aglardi-
-Küçük Iskender-
_
Gönderen Ey'lûl
03 Aralık 2008
26 Kasım 2008
19 Kasım 2008
SEN ORADAYDIN VE BİRGÜN BENİMLE TANIŞACAĞINI __________________________________BİLMİYORDUN
una bella historia
güzel bir roman bu
güzel bir öykü
günümüzün1aşk öyküsü
erkek eve dönüyordu, kuzeye, sislere
kadınsa güneye iniyordu, güneşe
buldular birbirlerini yol kenarında
otoyolun ortasında
şüphesiz şanslı bir gündü
ellerindeydi gökyüzü / tanrının bir hediyesi / öyleyse neden yarını düşünmeli...
koca bir buğday tarlasında saklandılar /bıraktılar kendilerini / esintiyle sürüklenmeye /başlayan yaşamlarını anlattılar karşılıklı /sonuçta hala çocuktu onlar / yol kenarında buluşmuş çocuklar / otoyolun ortasında / şüphesiz şanslı bir gündü /avuçlarıyla gökyüzünü yakaladıkları / yakalar gibi tanrının inayetini /reddederek yarını düşünmeyi
güzel bir roman bu / güzel bir öykü / günümüzün bir aşk öyküsü / erkek eve dönüyordu, kuzeye, sislere
kadınsa güneye iniyordu, güneşe
ayrıldılar sabaha ramak kala / otoyolun ortasında / şanslı gün artık bitmişti / ve her biri kendi yoluna gitti / selamlayıp tanrının bu lütfunu / elleriyle, belli belirsiz
erkek evine döndü, kuzeye, sislere / kadın güneye indi, güneşe / güzel bir roman bu / güzel bir öykü / günümüzün bir aşk öyküsü
Michel Fugain
_
Gönderen Ey'lûl
16 Kasım 2008
I S S I Z A D A m
bana yalan söylediler - Semiramis Pekkan
Tutsana Ellerimi
Sana bu karanlık bu gürültü içinde
Ellerimi uzatıyorum
Sen bu karanlık bu gürültü içinde
Görmüyorsun
Bütün köşeleri tutmuşlar
Ortada meydanlar, gözler içinde
Sana anlatamıyorum
Bütün bu köşeler, bu karanlık, bu ıslak, bu gürültü
Tutsana ellerimi
Ellerimi görmüyor musun
Tutsana ellerimi
Ellerimi görmüyor musun
"Sen dizime yattın, ben bir hikâye anlattım ve sen ______________________________ büyüdün..."
tutkulardan intihar günlerden carsamba ve ölmekten bir sayfa / sayfa
anahtari kilide soktu kapiyi açti ve özlemi bekledi ev bostu /oysa...
çamasirlari topladi özlemi kokladi kokmuyordu kokmuyordu /oysa...
yarinlardan persembe t u t k u l a r d a n - i n t i h a r ve ölmekten bir gün daha vardi önünde / vardı . . . 1990 -Hümeyra
_
Gönderen Ey'lûl