Sylvia Plath bir gün okuldan döndüğünde, annesinden, bir zamandır hasta olan babasının ölmüş olduğunu öğrendi. Sekiz yaşındaki kızın tek cümlelik tepkisi şuydu: 'Allah'la bir daha hiç konuşmayacağım! '. Allah, yaptıkları anlaşmayı bozmuştur ve o an kızgınlıkla söylenmiş bu sözlerdeki yakınlık duygusu, daha sonra kimseye bahsetmediği bu ilişkinin normalden çok daha derin bir önemi olduğunu dışa vurmaktadır: Sylvia Plath'ın Allah'la gizli ve çok özel bir dostluğu vardır. Allah, hemen ulaşabileceği kadar yakındır ona, adeta omuzunda gezer.Senin ya da başkası için çok safım ben.Bedenin Canımı yakıyor, dünya nasıl Allah'ın canını yakıyorsa (39.5 ateş)
Ted Hughes onun hakkında: 'Onda, fanatik bir Allah sevgisi taşıyan müslümanları andıran bir şey vardı' diyor.(modern bir dine karşılık düşmez, daha çok daha önceki çağlara ait dinselliğe karşılık düşer)
http://www.sylviamovie.com/flash.html
..ozellikle babalar gunune rastlamis bu film bende daha farkli etkilerde birakti bu anlamda..reha muhtarin "terk edilmeden terkeden kadinlar " makalesine "babasiz kadinlar" paralelinde bakinca o kucukkizin 8 yasindaki babasizlik halleri ile kocasinin kendinden gidisi uzaklasmasi ve her turlu sadakatsizligi sirasinda hep biraz daha eksildigini ve paranoya hallerinin yukselisini gozlemledim + mutlaka anne ile baba ile, kurulan iliskilerin hayatimizdaki insani, "ozne" olarak nasil ozdestirdigimizi gormek acisindan onemli ve bunu ancak ,gercek ve surekli bir sevgi, iyilestirebilir boyle marazlari..
"Babacığım" Ariel'deki en meşhur şiirlerinden biridir. Sylvia Plath 8 yaşındayken babasını kaybetmesi onu psikolojik olarak hayatı boyunca etkiledi. "Babacığım" şiirini okuduktan sonra onu babasını pek sevmediği anlaşılıyor. Bu şiirde babasını bir Alman'a ,kendisini ise Yahudiye benzetir:
ich, ich, ich, ich
Güçlükle konuşurdum
Her Alman'ı sen sanırdım
Hele o yüz kızartıcı dilin
Bir lokomotif, beni bir Yahudi gibi
Çuf çuf alıp götüren bir lokomotif
Dachau'ya, Aushwitz'e, Belsen'e
Yahudi gibi konuşmaya başladım
Sanırım bir Yahudi olabilirim.
Şiirin sonunda ise babasına şöyle seslenir:Baba, babacığım, alçak herif,Seninle işim bitti...
Feminist Öğeler
Kocasından duvardaki örümceği dışarı atmasını isteyen veya uzanamadığı raftan reçel kavanozunu indirmesini isteyen kadın tipine benzemez Sylvia Plath. İçinde bir 'öldür gücü' gezdirir, sadeceçiçekler onun canını acıtabilirler; yaptığı işinde en az erkekler kadar ciddidir, çoğundan daha ciddiyetle ele alır yaptığı her işi:
Yakında, çok yakında
Vahim bir öldür gucu
Evimde, etimde olacak
Ve işte ben gülümseyen bir kadın.
Daha sadece otuzunda.
Ve kedi gibi dokuz canlıyım. (bayan lazarus)..
Aile kadını olmak sıkıcıydı. İki çocukla, bir aile arabasında, haftaiçi alışveriş - hafta sonu piknikten ibaret bir hayat yaşamak üzere gelmemişti bu dünyaya. Robert Lowell, Sylvia Plath'a yazdığı şiirde onun ağzından 'Gerçekten kadın mıyım ben? ' diye soruyor: Değildir.Sylvia Plath 1960'da ne Amerikan ne İngiliz toplumsal yargılarınagöre kadın değildir: Kadından çok erkeğe, erkekten çok kadınayakındır. Şöyle yazar:
SYLVIA & TED HAKKINDA1,2,3 - ENIS AKİN ARAF Dergisi
AY VE PORSUK AĞACI
Sylvia Plath
Bu aklın ışığı, soğuk ve gezegensel
Aklın ağaçları kara. Işık mavi.
Çimenler kederlerini ayaklarıma boşaltıyorlar sanki ben Tanrıymışım gibi
Ayak bileklerime batıyorlar alçakgönüllülüklerini mırıldanaraktan
Pis kokulu dumanlı ruhsal buğular yaşıyor bu yerde.
Evimden bir sıra mezar taşlarıyla ayrılmış.
Nereye ulaşılacağını bir türlü göremiyorum.
Ay kapı degil. Kendi başına bir yüz,
Parmak boğumları gibi beyaz ve son derece sinirli.
Denizi arkasından çekiyor karanlık bir cürüm gibi; sessiz
O-şeklinde tüm bir ümitsizlikle. Ben burada yaşıyorum.
Pazar günü iki defa çanlar göğü şaşırtır—
Yeniden dirilmeyi kanıtlayan sekiz tane büyük dil
Sonunda, aklı başında bir şekilde gongla çalarlar isimlerini.
Porsuk ağacı parmağını yukarıya doğru çevirir, Gotik bir şekli var.
Gözler kalkarlar onu takip ederek ve bulurlar ayı.
Ay benim annem. Mary gibi tatlı değil.
Mavi giysileri küçük yarasaları ve baykuşları yerinden oynatır.
Ne kadar çok isterim yumuşak başlılığa inanmayı –
Mumlarla kibarlaştırılmış nefret edilen bir insan maskesi,
Eğilen, özellikle bana doğru, yumuşak gözleri.
Çok uzağa düştüm. Bulutlar çiçek açıyor
Mavi ve esrarlı yıldızların yüzünde
Kilisenin içinde, azizler hep mavi olacak,
Soğuk sıraların üstünde hassas ayakları üzerinde yüzerekten
Elleri ve yüzleri kutsallıklan katılaşmış.
Ay bunların hiçbirisini görmüyor.
Kafası dazlak ve vahşi bir kadın.
Ve porsuk ağacının mesajı karanlık- karanlık ve sükut.
Çeviren: Vehbi Taşar
Sylvia Plath’in çocukluğu ve annesi (ay) ve babası (porsuk ağacı) hakkında yazdığı bu şiirdeki sembolleri daha iyi anlamak için, çok kısa süren hayat öyküsünü okumanızı öneririm.Saygılarımla,Vehbi
The Moon and the Yew Tree
By Sylvia Plath
http://www.mevsimsiz.com/forums/index.php?showtopic=3627&st=15
boyunayım
Ama enine olmayı tercih ederdim.
Ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim
Taşları ve o ana sevgisini emen
Bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan,
Bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazik ki
Sanki özenle boyanmıs ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi,
Pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden.
Benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç
Ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki,
ama kalkişmanın anlamını bilir,
Bense ömrünü bir ağacın,
cesaretini istiyorum bir çiçeğin.
Bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında,
Ağaçlarla çiçekler serin kokularını serperlerken havaya.
Aralarında yürüdüm, hiçbiri farkıma varmadan.
Uykuya dalmadan düşünürüm de bazen
Ben de onlar gibiyim aslında
–Düşüncelerim bulanır sonra.
Uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana.
Sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda.
Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün
ben asıl o zaman yararlı olacağım:
O gün ağaçlar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak çiçeklerin
Sylvia Plath
ingilizce bir kaynak-video ve poet band