^^ ИÍLGŰИ МAЯMAЯA ^^

25 Mart 2008


Altay Öktem
Sen bir dağsın esmer adamların durmadan kazdığı


bir dünya varsa eğer kitapların yazdığı

babamın anlattığı doğruysa yani; öyle bir dünya

sen dışındasın hem de merkezisin bir anlamda

eğri bir biçimsin birlikte yakalandığımız



kendisiyiz hep suçlanan bir sesin

yağmurda kaybolmuş bir kedinin korkusuyuz

ya da buna benzer bir şeyiz; hiçbirşeyiz



az çekilen bir ceza gibi tırmanmıştık hayatı

anımsa; aşk uzun süren uykusuydu evcil bir kışın

ya da öyle sanmıştık; bütün suçları işledik ne güzel



şimdi güpegündüz ben bir dağı kazmaya gidiyorum

sen bir dağsın esmer adamların durmadan kazdığı



hep başkalarının kollarında seviyoruz hayatı

raydan çıkan tren ne kadar severse enkazını

o kadar. onun kadar seviyorum inan suçlarını



aşk tek kişiliktir, bütün deliler bilir sayı saymasını

ve sarılıp yatmanın anlamı yoktur kaldırımlarda

eğer fazla yaşlanmışsak bir anda fazla ıslanmışsak



bir dünya varsa eğer kitapların yazdığı

yırt bütün kitapları beni sevdiğini kanıtla

yatağını açık tut bütün aşklara


_

24 Mart 2008

21 MART " DÜNYA ŞİİR GÜNÜ "


BİLDİRİ-2008
ŞİİR: "DİLİN İÇİNDEKİ YABANCI DİL"
AHMET OKTAY

Şiirin iç çekişinde ya da haykırışında duyduğumuz, varlığın ve varoluşun sesidir. Eğer şiir, en derin metafizik kaygıları olduğu
kadar, en güncel politik istekleri de dile getirebiliyorsa, bu ; hem toplumsal etkinliğimize hem de tinsel beklentilerimize ait oluşundandır.

Şiiri bir biçim sanatı olarak tasarlamak ya da tanımlamak, onu bir içerik sanatı olarak da tanımlamaktır. Biçimi olmayan hiçbir öz ve vice versa; özü olmayan biçim yoktur. Sadece ilişkiler ve karşıtlıklar vardır şiirde. Evet'le hayır arasında diyalektik bir gidiş geliş, Şiir budur.

Şiirsel imge, tam da Hegelci/Marksçı anlamda, karşıtların birliği ve çözülüşüdür. Tam da bu yüzden, şiirden hem her şey, yani tinsel ve toplumsal yaşamımızın olumlu ve olumsuz ögeleriyle dolmuş bütünlüklü görünümünü dillendirmesini hem de hiçbir şey olmamasını, yani göndergesiz bir söylem kurmasını bekleriz.

Ama son kertede şiir, Pindaros'tan bu yana, toplumsala gömülüdür (socially embedded) ve toplumsal olarak düzenlenmiştir (socially regulated).

Şiir, belirsizlikle doludur. Şair, başladığı bir şiir hakkında bir ön düşünceye sahip olsa bile, şiirinin bütününün ne olacağını bilmez. Şiir, bir yerde bilinçdışı ile bağlantılıdır. İrish Murdoch, şiirin "doymak bilmez her yerde oluşundan" söz eder. Evet, her yerdedir şiir.

Şiirsel dil, sınırları iyice belirgin bir şey'in ya da bir duyumun, betimi değil, bir haline geliş'in dilidir. Deleuze/Guattari ikilisinin sözleriyle, şiir "dilin içindeki yabancı dildir"

Şiir, en uzlaşmacı göründüğü noktada bile, yabanıl ve hayırlayıcı olmayı başarır. Verili gerçekle yetinmeyiş, şairin başkaldırıcı gücünün besleyici toprağıdır. Şiirin düzeni, son kertede bir düzensizliği ima eder.

Küresel kapitalizm imgeler alanını, yani sanatsal alanı da sömürgeleştirmiş bulunuyor. Ama şiiri halâ sömürgeleştiremedi ve Pazar Ekonomisi'ne eklemleyemedi. Magazinel edebiyat basını, şiiri halâ manşet yapamıyor ve ayağa düşüremiyor. Nietzsche "çekiçle felsefe yapmaktan" söz etmişti.

Şair, halâ çekiçle yazabiliyor.

_
_
_

23 Mart 2008

iRTiCANIN DiBi YOKTUR


__22 Mart 2008__

_________ Cumhuriyet

21 Mart 2008


"intihar fiyakalı bir sustalı gibi durur şairlerin arka cebinde."


Birbirimizi Öldüreceğimizi Kimseye Söylemeyeceğim!

seni seviyordum ve
çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı! ..

.
.
.

şiirlerimi yakmaktan vazgeçtim
senden sözetmeyi özlüyorum yalnızca
birbirimizi öldürmek için verdiğimiz söz, karşılıklı yemin
kimseye söylemedim
kimseye de söylemeyeceğim!
hep bir bukalemunu
ölümle yer değiştirmek için yaşadım ben...
gün oldu sarıdan tiksindim, ottan ürktüm
zamanı geldi içimde
burnu kanayan bir lise öğrencisi yarattım
ne kadar hırpalarsan hırpala bedenini
bir canı kendinden silkip atamazsın
insanı adaletle
aşkı herhangi bir çocukla değiştirmek için yaşadım..
uyruğum oldu sarı (saçların) , ota (gözlerine) taptım
küfrettim sana, lanet ettim, unuttuğunu sandım çoğu kez
ama ihanet etmedim verilen söze, edilen yemine
birbirimizi tanıdığımızı kimseye söylemedim
söylemeyeceğim de kimseye!

K. İskender
_

19 Mart 2008

DüŞ SOKAĞI SAKiNLERi


İzler
______________ karanliklar...

Uzaklardan bak bana
Kalbimdekini gör
Ne yollardan geçtim
Şimdi nerdeyim
Nerdeki bilinmeyendeyim
Limanlardaki Fener gibi
Bir yanıp bir sönmekteyim

Kömür karası saçlarına asın beni sevgilinin
Hüzünlü bir vedayla kaybolup gideyim
Şarkılarım ve günahlarımla
Göklerdeki ışıklara...

Korkuyorum içimdeki karanlıktan
Uğramıyor yanıma artık güneş
Yakınlarıma vuruyor gölgen
Avutuyor gözlerimi
Dilimde yaralı aşka dair kıpırdanışlar
Yanlış bir yalnızlığın bedelini ödüyorum şimdi

Kömür karası saçlarına asın beni sevgilinin
Hüzünlü bir vedayla kaybolup gideyim
Şarkılarım ve günahlarımla
Göklerdeki ışıklara...



Söz: Murat Yılmayıldırım
Müzik: Murat Yılmazyıldırım
Albüm: Kara Aşka Beyaz Göndermeler -I-II-
_


17 Mart 2008

LALE MÜLDÜR


SAATLER / GEYİKLER

[...]


IV

Güzel bir rüya:

Yanımda birisi

var, tanımadıgım

birisi. "Ben yokken

ne yaptın?" diyor.


"I didn't exist" diyorum.

"Ben de" diyor.



[...]



VI

Çok güzel bir rüya:
Helikopterimle uçuyorum
bayağı helikopter
kullanıyormuş gibi
oluyor. Boğaz'ın
üzerinden geçiyorum.
Çok güzel tanıdık bir
duygu. Rüzgârlara karşı
yana kırıyorum filan.
İtalyan aristokrat bir
kadın havaalanlarının
sahibi. Bana "Adamo
suyundan / nehrinden
içtin mi?" diye
soruyor. Hangi nehir
bilmiyordum ki diyorum.
3. uçuş rüyam.
O gece güzel
bir şey oluyor.





VII

Çok güzel bir rüya:
Asfaltın üzerinde
su var ama ayaklarım
ıslanmıyor.
Gauguin'in tabloları gibi.
Pembe çiçekli ağaçlar.
Yerlerde dev pembe
tropik çiçekler var.
Daha sonra La Croix
Blanche'da yemek yiyoruz.

[...]

_

14 Mart 2008

MAVi GöKYüZüM

"başımı hem göğe cevirdim hem de başımı egdim" aşka!

Bir bilgine sormuşlar tasavvuf nedir diye.O da şöyle cevap vermiş:
Hüzün geldiğinde kalpte duyulan huzurdur.
Senin olan seninledir.
EY Asi,,bil ki kazancın aşktır ...

inananlarin alameti yenilgidir,ama inananlarin yenilgisinde iyilik, (iyimserlik) vardır.
Mesnevi


......




13 Mart 2008

GöRKEMLi KAYBEDENLER


"bir insanın doğasındaki en özgün şey genellikle en umutsuz olandır"


ALTIKIRKBEŞ 6:45
Leonard Cohen
Beautiful Losers

Free Image Hosting at allyoucanupload.com

COHEN artık yeni bir albüm yapmıyor.

Hayatını bir zen manastırında sürdürüyor.


Leonard Cohen-Famous blue raincoat -1979

11 Mart 2008

LALE MÜLDÜR

SAATLER / GEYİKLER'den

gizem bir geyik başı gibi uzanıyor aramızda
boynuzlarında senin karmaşan ve sana ait bilmediğim,
bilmek istemediğim onca şey.
buna benzer çözemediğim bir çok şey
ormanda sarı yapraklar düşmeye başladığı zaman saçlarının arasından
sarı bir yaprak fosili boynunun tam kenarında
...
iki geyik ormanın kuytularında
birbirine sarılmış yatıyor.
boynuzları birbirine geçmiş...
...
kırmızı bir yunusun havada sıçraması olurdu senin gülüşün,
ama gülmüyorsun .
beni boğmak mı istiyorsun?
benim zaten boğulduğumu farketmiyor musun?
...
geyiğin boynunda kırmızı bir leke var
melankolimin tozu alındığında, kanayan bir yürek çıkacak ortaya.
iki geyiğin birbirine geçtiği yerde
orman ışığı kırılıyor.
"kalbin ilmini yap" diyor bir ses
aortanın kırmızılığı gibi geyiğin boynunda bir kırmızı leke...
...
geyiğin boynunu tuttuğum zaman elimde kalan pas lekesi
yada böyle birşey seni anlamaya çalışmak.
seni sevdiğim zaman kadife tüylü bir geyik ormanda su içiyor
yada yeşil kadife tüylü bir su akıyor boynuzlarımızın arasından.
...
dünya tatsızlığı kristalleşirken kimyasal bir çözeltide,
hiç bir şeyi çözemezsin...
bileklerini de kesemezsin
anti-maddeye kaçmak istersin sadece
bazen ama bir insanla bir şey olur
kısa süren bir şey
iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi
bazı insanlarla yıllarca görüşsen de bir şey olmaz.
...
ormanda bir kuş hızla dönüyordu.
aşık olduğumuz zaman
yürek denen ormanda bir kuş anormal bir hızla döner
ve kaçmamız gerektiğini söyler bize
çünkü her şey çok fazladır
kendi etrafında nefes kesici bir biçimde dönen bir kuş
kendini ve etrafındakileri yaralar
tehlikedir onun adı...
bunun için aşkı hiç kimse, insanın kendi arkadaşları bile istemez
kumrular sakindir bir tek
ben kumru değilim
sen de
...
seninle biz hiç kavga etmeyelim
çünkü geyikler kavga ettiklerinde boynuzları birbirine dolanır ve
ölürlermiş.
...
gece saat 3:30. senin için birşeyler yazmak istiyorum
ama gözlerinin karşılaştığın insanlara nasıl sevgiyle baktığından
başka birşey gelmiyor aklıma
içimdeyken bana bakışın bir de.
kumru değiliz biz
geyiklerin sonu da çok acıklı
ne kalıyor geriye?
...
gece 10'a doğru aradın
birkaç gün sonra dolunay olacağını, rakı içeceğini ve denize deniz
kızları için biraz rakı dökeceğini söyledin.
kıskandırmanın daha zarif bir yöntemi olamazdı ama beni daha fazla
kıskandırma olur mu?
dayanamam ben buna taş kesilir boynuzlarım.
içimdeki kuş ölür
...
"can you hear me major tom?"
...
doğuya bakan yüzünle bak bana ve kalbimin bir porselen gibi olduğunu
hiç unutma
çocuk gibi olduğumu söylemiştin zaten.
çocuk gibi yazdıgımı biliyorum bu kitapta
kırmızı mürekkeple boyanmış bir çocuk başı uyuyor kalbimde.
fosforlu gözleri açıklanamayan şeylerin merkezi gibi.
tıpkı bunun gibi açıklanamayan şeylerin merkezi olsun isterdim bu
kitap;
hiç kumru olamamış bir çocuk izini bırakırken onun üstünde;
ararken bir kumru oluş halini...
...
hayır saatleri, geyikleri anlatmıyor bu kitap.
bir kumru oluş halini anlatıyor,
yada bir kumru olamayış halini.
bazen birşey görünür gibi oluyor,
bazen bir şey görünmüyor.
bazen bir şey değişecekmiş gibi oluyor, bazen bir şey değişmiyor
bazen beni hep sevecekmişsin gibi oluyor,
bazen hiç sevmemişsin gibi...
bazen bu kitap açıklanamayan şeyleri anlatıyormuş gibi oluyor
bazen hep açıklanan şeyleri
bazen bu kitap senin gibi oluyor, bazen benim gibi
yani sen beni kumru yapmaya çalışırken benim kumru olamayış
halimi...
bazen bu kitap aşk gibi oluyor, bazen anti-aşk gibi....
...
hayır elbette saatleri, geyikleri anlatıyor bu kitap
insan ilişkilerinden bahseden bir kitap başka neyi anlatabilir ki?
bizim uslanmaz ruhlarımız hiç kumrulaşabilir mi?
suskuyla yanyana oturan iki kumru ...
iki sevgili yanyana oturarak uzun süre hiç konuşmadan...
yani kumrulaşabilir mi?

hayır elbette senin aradığın saatleri anlatmıyor bu kitap
aramadığın onca saatin dehşetini anlatıyor ancak.
ve çocuk gibi olmadığım , fazlasıyla realist olduğum için tek bir
saate doğru ilerliyor:
geyiklerin kavga edip, boynuzlarını açamayarak öleceği saate...
...
yine de kumru masalını sürdürmeyi deneyecek bu kitap
çünkü kumru olamaz dediğin anda
aşk da bitiyor kitap da!

daha kavga etmedik
boynuzlarımız birbirine dolaştı ama sadece ormanda uykuda.
bak hala "major tom" çalıyor pikapta...


LALE MÜLDÜR

08 Mart 2008


8Mart Kadinlar gununuz ,
Kut'lu ve Mut'lu olsun
sevgiler saygilar
_

05 Mart 2008

MUTLU AŞK YOKTUR/ARAGON



Milenium Konseri Zülfü Livaneli&Faranduri
_

Aragon
insan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
mutlu aşk yoktur

...



çev: AhmetNecdet-GertrudeDurusoy

03 Mart 2008

OPHELIA - W.SHAKESPEARE


Ophellia by Sir John Everett Millais (1829 - 1896)


Artist Delacroix, Eugène Ferdinand Victor
Title Deutsch: Hamlet und Horatio auf dem Friedhof
Year 1839



Hamlet / perde 3 sahne 1

Var olmak yada olmamak, mesele bu
Gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına,
İçin için katlanmak mı daha soylu
Yoksa, bir dertler denizine karşı silahlara sarılıp
Son vermek mi onlara! ölmek uyumak
Hepsi bu ...ve bir uykuyla
Yürek sızısına ve bedeni bekleyen
Binlerce doğal darbeye son verdim diyebilmek
Hangi insan gönülden istemezdi bu bitişi
Ölmek uyumak... uyumak belki rüya görmek
Ha! iş burda çünkü o ölüm uykusunda
Şu fani bedenden sıyrılıp çıktığımızda
Göreceğimiz rüyalar bizi duraksatır ister istemez
İşte felaketi onca uzun ömürlü kılanda bu
Kim katlanırdı yoksa zamanın küfürlerine, kırbaçlarına
Zorbanın haksızlığına kibirli adamın hakaretlerine
Hor görülen aşkın acılarına, geciken adalete
Sabırla bekleyen erdemli kişinin
Değersiz insanlardan gördüğü muameleye
İnsan yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesilebilecekken
Kim katlanırdı, bu yorgun yaşamın yükü altında
Homurdanıp terlemeye,
Ölümden sonraki bir şeyin korkusu olmasaydı?
Sınırlarını bir geçenin bir daha dönmediği
O bilinmeyen ülkenin korkusu kafamızı karıştırıp
Bizleri, tanımadığımız dertlere koşup gitmektense,
Başımızdakilere katlanmak zorunda bırakmasaydı?
İşte bunları düşündükçe
Ödlek olup çıkıyoruz hepimiz,
Ve işte böyle kararlılığın doğal rengi,
Endişenin soluk gölgesiyle bozuluyor;
Bulutları hedef alan büyük ve iddialı atılımlar
Bu yüzden yörüngesinden sapıyor
Ve bir girişim olmaktan çıkıyor adları.
Hey, o da kim? Güzel Ophelia!
Peri kızı, dualarında benim günahlarımı da unutma.


William Shakespeare


to be, or not to be: that is the question:
whether 'tis nobler in the mind to suffer
the slings and arrows of outrageous fortune,
or to take arms against a sea of troubles,
and by opposing end them. to die: to sleep;
no more; and by a sleep to say we end
the heart-ache, and the thousand natural shocks
that flesh is heir to, 'tis a consummation
devoutly to be wish'd. to die, to sleep;
to sleep: perchance to dream: aye, there's the rub;
for in that sleep of death what dreams may come,
when we have shuffled off this mortal coil,
must give us pause: there's the respect
that makes calamity of so long life;
for who would bear the whips and scorns of time,
the oppressor's wrong, the proud man's contumely,
the pangs of despised love, the law's delay,
the insolence of office, and the spurns
that patient merit of the unworthy takes,
when he himself might his quietus make
with a bare bodkin? who would fardels bear,
to grunt and sweat under a weary life,
but that the dread of something after death,
the undiscover'd country from whose bourn
no traveler returns, puzzles the will,
and makes us rather bear those ills we have
than fly to others that we know not of?
thus conscience does make cowards of us all,
and thus the native hue of resolution
is sicklied o'er with the pale cast of thought,
and enterprises of great pitch and moment
with
this regard their currents turn away,
And lose the name of action.--Soft you now!
The fair Ophelia! Nymph, in thy orisons
Be all my sins remember'd.



" VAR olmak ya da olmamak" / "öl/ME/mek

_

01 Mart 2008

AUTUMN LEAVES

Edith Piaf - Autumn Leaves

Édith Piaf (19 December 1915—10 October 1963) was a French singer (results from an Italian-Algerian family) and cultural icon who is widely accepted as the country's greatest pop singer.



"Autumn Leaves" is a much-recorded popular song. Originally a 1945 French song "Les feuilles mortes" (literally "Dead Leaves") with music by Joseph Kosma and lyrics by poet Jacques Prévert, English lyrics were written in 1947 by the American songwriter Johnny Mercer. It has become a pop standard and a jazz standard in both languages, and as an instrumental. "Les feuilles mortes" was introduced by Yves Montand in 1946 for the film Les Portes de la Nuit.

From Wikipedia, the free encyclopedia

28 Şubat 2008

HER YANIM AYRILIK-GöKTAN



GöKTAN - HER YANIM AYRILIK
Giden Gitti Yurek Kaldi Pesinde
Mevsim Dondu Hazan Dustu Ciceklere
Kalan Bilir Kalan Susar Hep Sessizce
Son Susan Soyler Son Sozu Kalbiyle

Her Yanim Ayrilik Her Yanim Huzun Simdi
Hep Biraz Kirik Gibi Yarim Atar Yuregim
Odul Mudur Odunc Mudur Aglayan Bu Yara Benim Midir
Icimde Susmayan Cocuk Gibi

Her Yanim Ayrilik Her Yanim Huzun Simdi
Hep Biraz Kirik Gibi Yarim Atar Yuregim
Odul Mudur Odunc Mudur Ayriligin Zehirden Iksiri
Bardagimda Yudum Yudum ölüm Müdür

Kurtuldu Akil Yurek Kaldi Pesinde
Yalnizligin Hesabini Sorarken Gece
Sessizligimin Icinde Gizli Sozler
Gozyasi Oldu Yalnizligimi Sildiler

İSYANBUL

Canım İstanbul @-;-

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar

İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan, aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...

İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...

Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler belki bir milyar kırat...

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?...

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul
İlle İstanbul'da bul!

İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan manzun; resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir 'Katibim'i...

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.

İstanbul,
İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu.
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.

Ana gibi yar olmaz İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbül kokan,
Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,
İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek

26 Şubat 2008

FALLING SLOWLY

Video clips from ONCE set to the song
"Falling Slowly."



Glen Hansard - Falling Slowly Lyrics

I don't know you
But I want you
All the more for that
Words fall through me
And always fool me
And I can't react
And games that never amount
To more than they're meant
Will play themselves out

Take this sinking boat and point it home
We've still got time
Raise your hopeful voice you have a choice
You've made it now

Falling slowly, eyes that know me
And I can't go back
Moods that take me and erase me
And I'm painted black
You have suffered enough
And warred with yourself
It's time that you won

Take this sinking boat and point it home
We've still got time
Raise your hopeful voice you had a choice
You've made it now

Take this sinking boat and point it home
We've still got time
Raise your hopeful voice you had a choice
You've made it now
Falling slowly sing your melody
I'll sing along
_

falling slowly in love
_

2007 OSCAR - 25 subat 2008


2007-80. OSCAR ÖDÜLLERİNİ KAZANANLAR

Director:Ethan ve Joel Coen kardeşler
En iyi film: No Country for Old Men (İhtiyarlara Yer Yok)


En iyi yönetmen: The Coen Brothers - No Country for Old Men
En iyi erkek oyuncu: Daniel Day-Lewis - There Will Be Blood
En iyi kadın oyuncu: Actress: Marion Cotillard - La Vie En Rose
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Javier Bardem - No Country for Old Men
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Tilda Swinton - Michael Clayton
En iyi özgün senaryo: Diablo Cody - Juno
En iyi uyarlama senaryo: Joel and Ethan Coen - No Country for Old Men
En iyi yabancı film: The Counterfeiters - Avusturya
En iyi animasyon: Ratatouille
En iyi kısa metrajlı animasyon film : Peter and the Wolf
En iyi kısa metrajlı belgesel film: Freeheld
En iyi uzun metrajlı belgesel film: Taxi to the Dark Side
En iyi sanat yönetmeni: Sweeney Todd
En iyi görüntü yönetmeni: Robert Elswit (Kan Dökülecek-There Will Be Blood)
En iyi kostüm: Alexandra Byrne (Elizabeth: Altın Çağ)
En iyi makyaj: Didier Lavergne ve Jan Archibald (La Vie en Rose-Kaldırım Serçesi)

En iyi şarkı: “Falling Slowly” - Once, Glen Hansard ve Marketa Irglova


En iyi görsel efekt: The Golden Compass

En iyi özgün müzik : Dario Marianelli (Atonement)


En iyi kurgu: The Bourne Ultimatum
En iyi kısa metrajlı film : Live Action Short: Le Mozart Des Pickpockets
En iyi ses kurgusu : The Bourne Ultimatum
En iyi ses miksajı: The Bourne Ultimatum

_
Avrupalılar Oscar'ı süpürdü 25şubat Sabah.com.tr

21 Şubat 2008

"C"EMREM

2/20 -20 SUBAT BIRINCI CEMRE (HAVAYA)
2/27 -27 SUBAT IKINCI CEMRE (SUYA)
3/05 -05 MART UCUNCU CEMRE (TOPRAĞA)


"Cemre Düsmesi"

Cemrenin sözcük anlami “kor halindeki ates”tir. Ilkbahar baslamadan önce birer hafta araliklarla havaya, suya ve topraga düstügüne ve bunlarin pespese isindigina inanilirdi. Eskiler 365 günlük yili “Kasim” ve “Hizir” günleri olarak ikiye ayirmislardi. 8 Kasim’da baslayip 6 Mayis’a kadar olan süreye “Kis devresi” denirdi. 6 Mayis’ta ise “Hidirellez” olarak adlandirilan yaz devresi, yani Hizir günleri baslardi.

[...]
Nitekim cemre kavrami Türk dünyasinin kültürel yasaminda önemli bir yer tutmus ve edebiyatina da sikça konu olmustur. Örnegin, divan sairlerinin cemre zamanlari, önemli kisiler için yazdiklari övgü siirlerine “"C"emreviye” denilmesi bunun bir göstergesidir.

s@na yaziyorum tüm "C"emreviye'lerimi... GÜZEL S'ÖZLÜ "NİSANIM"

http://www.butundunya.com.tr/
_

19 Şubat 2008

AYSEL GÜREL


[7Şubat1928 Denizli - 17Şubat2008İstanbul]
DELİ AYSEL'İN VASİYETİ

Mehtap Ar, Aysel Gürel'in vasiyetini şöyle sundu, “Annemin vasiyeti şuydu, tüm kadınlara söyle; bilsinler ki ben 80 yaşıma kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Çalışmak ve ayakta kalmak güç ama ben başardım, tüm kadınlar da başarabilir"



 
Image Hosted by ImageShack.us