^^ ИÍLGŰИ МAЯMAЯA ^^

30 Mart 2008

27 Mart 2008 Dünya Tiyatro Günü


Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi / Robert Lepage
Tiyatronun kökenine dair birçok hipotez vardır ama benim bulduğum, masal formundan alınmış ve en düşünce-kışkırtıcı olanıydı:
Bir gece, şafak vakti, bir grup insan taş ocağında ısınmak ve hikayeler anlatmak için ateşin etrafında toplanmış. Birdenbire, içlerinden birinin aklına bir fikir gelmiş. Ayağa kalkmış ve kendi gölgesini kullanarak bir hikaye canlandırmaya başlamış. Taş ocağının duvarlarında ateşten gelen ışığı kullanarak gerçeğinden daha büyük karakterler yapmış. Şaşkınlıkla bakan diğerleri her yaptığını anlıyorlarmış. Güçlü ile zayıfı, can sıkıcı ile canı sıkılmışı, Tanrı’yı ve ölümlüyü…
Bugünlerde şenlik ateşinin yerini projektörün ışığı, taş ocağındaki duvarın yerini de tüm mekanizmasıyla birlikte sahne almış durumda. Tüm bu kurallara ve geleneğe dikkatlice uyan titiz insanlar olarak, bu hikaye bize tiyatronun başlangıcındaki teknolojiyi ve onu bir tehdit aracı olarak değil, birleştirici bir unsur olduğunu anlamamız gerektiğini hatırlatıyor.
Tiyatro sanatının hayatta kalması onun kapasitesine, yeni araçlarla ve yeni dillerle kendini sürekli yeniden keşfetmesine bağlıdır. Tiyatro kendi çağının büyük olaylarına tanıklık etmeyi ne şekilde sürdürebilir ve insanlar arasındaki anlayışı ve açıklık ruhunu nasıl yaygınlaştırabilir? Hoşgörüsüzlük, dışlanma, her türlü füzyona ve kaynaşmaya direnen ırkçılık sorunlarına karşı, kendi pratiklerinde çözümler önererek nasıl kendini onurlandırabilir?
Tüm karmaşıklığıyla birlikte dünyayı anlatmak için sanatçı, yeni biçimler ve fikirler ileri sürmek ve bu kalıcı ışık-gölge oyununda insanlığın siluetini çekip çıkarma yeteneğine haiz olan izleyiciye güvenmek zorundadır.
Ateşle oynadığımız, risk aldığımız doğrudur. Ama aynı zamanda bir şansı da yakalamış oluruz: Yanabiliriz. Ama aynı zamanda şaşırtabilir ve aydınlatabiliriz.

Robert Lepage
Quebec, Kanada
17 Şubat 2008
Orijinali Fransızcadır.
(İngilizce çevirisinden Türkçe’ye çeviren: Volkan Çağlayan)

Robert Lepage (1957-…)
Robert Lepage Kanada’nın en “ödül”lü tiyatrocularından biridir. Kanadalı oyun yazarı, oyuncu ve sinema yönetmenidir. 1957’de Quebec’te doğdu. 5 yaşında bir hastalık sebebiyle saçlarını kaybetti. Ergenlik dönemindeki bir depresyondan sonra utangaçlığını yenebilmek için drama okuluna kaydoldu. Quebec’te, Conservatoire d'Art Dramatique’te okuduktan sonra Paris’te Alain Knapp’ın tiyatro okulundaki atölye ve seminerlerine katıldı. Quebec’e geri döndükten sonra bağımsız yapımlar yaptı ve 80’lerin başında Théâtre Repère’e katıldı. Burada yaptığı “circulations” isimli yapıt Kanada’da “en iyi yapım” seçildi. Ottoawa’da National Art Centre’s’in sanat yönetmenliğini yaptı. Bu dönemde “Needles And Opium” gibi oyunları ve “Macbeth” gibi eserleri sundu. 1993’te ‘Ex Machina’ multi iipliner (çoklu sanat disiplininin bir arada kullanıldığı) bir kumpanya kurdu ve sanat yönetmenliğini yaptı. The Seven Streams Of River Ota ve iki kardeşinin annelerinin ölümünden sonra birbiriyle yarışmasıyla, Birleşik Devletler ve Sovyetler’in uzay yarışını karşılaştırdığı en tanınmış yapımlarından biri olan “The Far Side Of The Moon”u yaptı. Daha sonra filme de uyarladı. Bu kumpanyayla birlikte gerçekleştirdiği yapımlar dünyanın çeşitli yerlerinde sahnelendi. Lepage müziğe de bulaştı. Peter Gabriel’in Secret World turunun sahne yönetmenliğini yaptı ve operalar sahneye koydu. Son oyunu Danimarkalı masal yazarı Hans Christien Andersen’nin “The Dyrad” isimli eseridir ve uluslararası birçok ödül almıştır. Şu anda “The Image Mill” isimli, dünyanın en büyük mimari projektörü olacak bir proje için çalışmaktadır. Quebec Şehri’ni Bassin Lousie ırmağı çevresinde geçmişi, bugünü ve geleceği dört büyük çağa ayırarak (su yolları ve keşif çağı, yollar ve yerleşimler çağı, trenyolları ve gelişme çağı, uçak yolculukları ve iletişim çağı) bir ses, ikon ve fikirler mozaiği olarak sunduğu bu çalışma halen sergilenmektedir.
Alıntı


Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi 2008 / Orhan Alkaya
Bugün 27 Mart 2008, Dünya Tiyatro Günü. Bu kez önünüzde konuşmak görevi ve onuru bana verildi.
Ustam Muhsin Ertuğrul'un yazdığı ilk Ulusal Bildiri'nin otuz yıl sonrasında ve O'nun kurumsallaştırdığı tiyatronun doksan dört yıllık birikimine işçilik ettiğim zamanda.
Türkiye tiyatrosu hayli zamandır bir uzun geçidin tam içerisinde duruyor ve geçidin darlığı hayal gücünü bunaltıyor. Bu geçitten, binlerce yıllık ayrışık kültürel zenginliğimizle süzülmek, Dünya köyüne, kendi oyun oynama birikimimizle akmak üzereyiz.
Küçük bir köyde yaşıyoruz, ısınıyor yahut üşüyoruz, mutlaka seviniyor ve üzülüyoruz, farklı dillerde konuşuyoruz ve ötesi, daima hissediyoruz. Köyün bilgeleri ve onların söylenceleri, uzun, durağan hayat önermelerini kışkırtıyor, hepimizi tekçi dayatmalardan koruyup sakınıyor, yaşamak böyle anlam kazanıyor. Çünkü başlangıçta hayat şekilsizdir.
Öyleyse, oyun oynamaktan ne alıkoyabilir bizi? Pek az temel izlek var biliyoruz, ama yaratıcı insan kadar çok hikâye kurma ve anlatma biçimi de var. Tiyatro sanatı hayatı sıkıcı, ısrarcı bir düzenekten koruyup kollarken, yaratıcı insandan beslenir, besleniyor. Çünkü insan eşsizdir.
Olsa olsa henüz köyün sokaklarında saklı kalmış biçimler var ve yasak mahallelere ansızın girmek heyecan vericidir. Yeni biçimlere ihtiyaç duyuyoruz, çünkü tıkanmak ölümdür. Biçim özün ta kendisidir ve en çok biçim yasaklanır bilinebilen zamanda.
Aynı anda ileriye ve geriye, yani hayatı anlamlı kılacak kimyaya, yeryüzü yaşayanının şaşırtıcı imgelemiyle gidip gelelim -ki sahici tekliği, bugünde var olan İnsan'ı anlamlı kılabilelim. Bütün zamanları kapsayan ânda, bugünde!
Bugün daima yakıcıdır. İkaros'un kanatları elbette acıyacaktır ama kim güneşe o denli yaklaşmayı tasavvur edebilir ki? Çünkü ancak, yanmayı göze alan aydınlatabilir.
Tiyatro ümitsizliğin reddidir, çünkü oyun daima başlar. Şimdi ve burada, yeniden, oyun başlamak üzere.

Başlayalım öyleyse; hayatın gözden geçirilmiş yeni yorumlarına her zaman ihtiyacımız oldu. Bu ihtiyaç olmasaydı tiyatro ne işe yarardı -ki?

Orhan Alkaya
Rejisör
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
Genel Sanat Yönetmeni

_

ADSIZ I - II / DüŞ SOKAGI SAKiNi





gerçekler nerde, hüzünler çoğalmış..
aşk için kurduğum düşlerin yerini,
kocaman yanılgılar almış.
geriye dönemem, ölümden beterdir yenilgiler.
Gözyaşlarım birer birer, uykularımda toplanmış.
gece oldu, sözüm bitti, uykum geldi, yatağım boş, üşüyorum, nerdesin?
tükendim artık, sen yoktun, hiç olmadın, ben ağladım, sen güldün, nerdeyim?

sevgiler nerde, gerçekler yalanmış.
aşk için kurduğum düşlerin yerini,
Kocaman yanılgılar almış.
günleri geçiremem, kalbimden düşer sevişmeler.
gidişlerim birer birer, özleminde çoğalır.
gece oldu, sözüm bitti, uykum geldi, yatağım boş, üşüyorum, nerdesin?
tükendim artık, sen yoktun, hiç olmadın, ben ağladım, sen güldün, nerdeyim?

Adsız Özlem / duet : Murat Yılmaz Yıldırım - Ece Minar
_

27 Mart 2008


Mevlana çiçeği

Kırşehir'de çekilen çiçek resminde ortaya çıkan semazenler ...

foto: Kırşehir Makine Mühendisi Ömer Çetiner "Sütleğen Çiçeği"

26 Mart 2008

İBRAHİM'İN BENİ TERKETMESİ




"...tamamlanmak bir hayat ister..."


Âdem'in Yalnızlığı: Dördüncü Gece, ikinci bölüm
Tacirler eski bir pazarda
Kehribar ve akik sattıklarında
Kaplanların gözleri parlar.
Ve parmakta taşınan renk bir kapı olur
Her şeye açılan.
Bir parmakta taşınan yüzük
Gizlediği zehir ve istekle
Sonsuzlukla tamamlanır
.


syf:39
[...]
ve terkedilişten önce
sonra belki de
tavaf edildiğinde kalan
nakış
ellerde.
kaderdir
kaderdir bir sütunun etrafında
çocukluğu döndüren
sensin belki de tavaf edilen
sensin elbette.
[...]


Bejan Matur, İbrahim'in beni terketmesi,
Metis, 1. basım, mart 2008

Otuz üç şiirin yer aldığı kitap dört bölümden oluşuyor:
I- Âdem’in Yalnızlığı,
II- Ve Melekler Sağ Omuza Konar,
III- İlk Konuşma
IV- Kaplanların Çizgileri.
_

_

25 Mart 2008


Altay Öktem
Sen bir dağsın esmer adamların durmadan kazdığı


bir dünya varsa eğer kitapların yazdığı

babamın anlattığı doğruysa yani; öyle bir dünya

sen dışındasın hem de merkezisin bir anlamda

eğri bir biçimsin birlikte yakalandığımız



kendisiyiz hep suçlanan bir sesin

yağmurda kaybolmuş bir kedinin korkusuyuz

ya da buna benzer bir şeyiz; hiçbirşeyiz



az çekilen bir ceza gibi tırmanmıştık hayatı

anımsa; aşk uzun süren uykusuydu evcil bir kışın

ya da öyle sanmıştık; bütün suçları işledik ne güzel



şimdi güpegündüz ben bir dağı kazmaya gidiyorum

sen bir dağsın esmer adamların durmadan kazdığı



hep başkalarının kollarında seviyoruz hayatı

raydan çıkan tren ne kadar severse enkazını

o kadar. onun kadar seviyorum inan suçlarını



aşk tek kişiliktir, bütün deliler bilir sayı saymasını

ve sarılıp yatmanın anlamı yoktur kaldırımlarda

eğer fazla yaşlanmışsak bir anda fazla ıslanmışsak



bir dünya varsa eğer kitapların yazdığı

yırt bütün kitapları beni sevdiğini kanıtla

yatağını açık tut bütün aşklara


_

24 Mart 2008

21 MART " DÜNYA ŞİİR GÜNÜ "


BİLDİRİ-2008
ŞİİR: "DİLİN İÇİNDEKİ YABANCI DİL"
AHMET OKTAY

Şiirin iç çekişinde ya da haykırışında duyduğumuz, varlığın ve varoluşun sesidir. Eğer şiir, en derin metafizik kaygıları olduğu
kadar, en güncel politik istekleri de dile getirebiliyorsa, bu ; hem toplumsal etkinliğimize hem de tinsel beklentilerimize ait oluşundandır.

Şiiri bir biçim sanatı olarak tasarlamak ya da tanımlamak, onu bir içerik sanatı olarak da tanımlamaktır. Biçimi olmayan hiçbir öz ve vice versa; özü olmayan biçim yoktur. Sadece ilişkiler ve karşıtlıklar vardır şiirde. Evet'le hayır arasında diyalektik bir gidiş geliş, Şiir budur.

Şiirsel imge, tam da Hegelci/Marksçı anlamda, karşıtların birliği ve çözülüşüdür. Tam da bu yüzden, şiirden hem her şey, yani tinsel ve toplumsal yaşamımızın olumlu ve olumsuz ögeleriyle dolmuş bütünlüklü görünümünü dillendirmesini hem de hiçbir şey olmamasını, yani göndergesiz bir söylem kurmasını bekleriz.

Ama son kertede şiir, Pindaros'tan bu yana, toplumsala gömülüdür (socially embedded) ve toplumsal olarak düzenlenmiştir (socially regulated).

Şiir, belirsizlikle doludur. Şair, başladığı bir şiir hakkında bir ön düşünceye sahip olsa bile, şiirinin bütününün ne olacağını bilmez. Şiir, bir yerde bilinçdışı ile bağlantılıdır. İrish Murdoch, şiirin "doymak bilmez her yerde oluşundan" söz eder. Evet, her yerdedir şiir.

Şiirsel dil, sınırları iyice belirgin bir şey'in ya da bir duyumun, betimi değil, bir haline geliş'in dilidir. Deleuze/Guattari ikilisinin sözleriyle, şiir "dilin içindeki yabancı dildir"

Şiir, en uzlaşmacı göründüğü noktada bile, yabanıl ve hayırlayıcı olmayı başarır. Verili gerçekle yetinmeyiş, şairin başkaldırıcı gücünün besleyici toprağıdır. Şiirin düzeni, son kertede bir düzensizliği ima eder.

Küresel kapitalizm imgeler alanını, yani sanatsal alanı da sömürgeleştirmiş bulunuyor. Ama şiiri halâ sömürgeleştiremedi ve Pazar Ekonomisi'ne eklemleyemedi. Magazinel edebiyat basını, şiiri halâ manşet yapamıyor ve ayağa düşüremiyor. Nietzsche "çekiçle felsefe yapmaktan" söz etmişti.

Şair, halâ çekiçle yazabiliyor.

_
_
_

23 Mart 2008

iRTiCANIN DiBi YOKTUR


__22 Mart 2008__

_________ Cumhuriyet

21 Mart 2008


"intihar fiyakalı bir sustalı gibi durur şairlerin arka cebinde."


Birbirimizi Öldüreceğimizi Kimseye Söylemeyeceğim!

seni seviyordum ve
çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı! ..

.
.
.

şiirlerimi yakmaktan vazgeçtim
senden sözetmeyi özlüyorum yalnızca
birbirimizi öldürmek için verdiğimiz söz, karşılıklı yemin
kimseye söylemedim
kimseye de söylemeyeceğim!
hep bir bukalemunu
ölümle yer değiştirmek için yaşadım ben...
gün oldu sarıdan tiksindim, ottan ürktüm
zamanı geldi içimde
burnu kanayan bir lise öğrencisi yarattım
ne kadar hırpalarsan hırpala bedenini
bir canı kendinden silkip atamazsın
insanı adaletle
aşkı herhangi bir çocukla değiştirmek için yaşadım..
uyruğum oldu sarı (saçların) , ota (gözlerine) taptım
küfrettim sana, lanet ettim, unuttuğunu sandım çoğu kez
ama ihanet etmedim verilen söze, edilen yemine
birbirimizi tanıdığımızı kimseye söylemedim
söylemeyeceğim de kimseye!

K. İskender
_

19 Mart 2008

DüŞ SOKAĞI SAKiNLERi


İzler
______________ karanliklar...

Uzaklardan bak bana
Kalbimdekini gör
Ne yollardan geçtim
Şimdi nerdeyim
Nerdeki bilinmeyendeyim
Limanlardaki Fener gibi
Bir yanıp bir sönmekteyim

Kömür karası saçlarına asın beni sevgilinin
Hüzünlü bir vedayla kaybolup gideyim
Şarkılarım ve günahlarımla
Göklerdeki ışıklara...

Korkuyorum içimdeki karanlıktan
Uğramıyor yanıma artık güneş
Yakınlarıma vuruyor gölgen
Avutuyor gözlerimi
Dilimde yaralı aşka dair kıpırdanışlar
Yanlış bir yalnızlığın bedelini ödüyorum şimdi

Kömür karası saçlarına asın beni sevgilinin
Hüzünlü bir vedayla kaybolup gideyim
Şarkılarım ve günahlarımla
Göklerdeki ışıklara...



Söz: Murat Yılmayıldırım
Müzik: Murat Yılmazyıldırım
Albüm: Kara Aşka Beyaz Göndermeler -I-II-
_


17 Mart 2008

LALE MÜLDÜR


SAATLER / GEYİKLER

[...]


IV

Güzel bir rüya:

Yanımda birisi

var, tanımadıgım

birisi. "Ben yokken

ne yaptın?" diyor.


"I didn't exist" diyorum.

"Ben de" diyor.



[...]



VI

Çok güzel bir rüya:
Helikopterimle uçuyorum
bayağı helikopter
kullanıyormuş gibi
oluyor. Boğaz'ın
üzerinden geçiyorum.
Çok güzel tanıdık bir
duygu. Rüzgârlara karşı
yana kırıyorum filan.
İtalyan aristokrat bir
kadın havaalanlarının
sahibi. Bana "Adamo
suyundan / nehrinden
içtin mi?" diye
soruyor. Hangi nehir
bilmiyordum ki diyorum.
3. uçuş rüyam.
O gece güzel
bir şey oluyor.





VII

Çok güzel bir rüya:
Asfaltın üzerinde
su var ama ayaklarım
ıslanmıyor.
Gauguin'in tabloları gibi.
Pembe çiçekli ağaçlar.
Yerlerde dev pembe
tropik çiçekler var.
Daha sonra La Croix
Blanche'da yemek yiyoruz.

[...]

_

14 Mart 2008

MAVi GöKYüZüM

"başımı hem göğe cevirdim hem de başımı egdim" aşka!

Bir bilgine sormuşlar tasavvuf nedir diye.O da şöyle cevap vermiş:
Hüzün geldiğinde kalpte duyulan huzurdur.
Senin olan seninledir.
EY Asi,,bil ki kazancın aşktır ...

inananlarin alameti yenilgidir,ama inananlarin yenilgisinde iyilik, (iyimserlik) vardır.
Mesnevi


......




13 Mart 2008

GöRKEMLi KAYBEDENLER


"bir insanın doğasındaki en özgün şey genellikle en umutsuz olandır"


ALTIKIRKBEŞ 6:45
Leonard Cohen
Beautiful Losers

Free Image Hosting at allyoucanupload.com

COHEN artık yeni bir albüm yapmıyor.

Hayatını bir zen manastırında sürdürüyor.


Leonard Cohen-Famous blue raincoat -1979

11 Mart 2008

LALE MÜLDÜR

SAATLER / GEYİKLER'den

gizem bir geyik başı gibi uzanıyor aramızda
boynuzlarında senin karmaşan ve sana ait bilmediğim,
bilmek istemediğim onca şey.
buna benzer çözemediğim bir çok şey
ormanda sarı yapraklar düşmeye başladığı zaman saçlarının arasından
sarı bir yaprak fosili boynunun tam kenarında
...
iki geyik ormanın kuytularında
birbirine sarılmış yatıyor.
boynuzları birbirine geçmiş...
...
kırmızı bir yunusun havada sıçraması olurdu senin gülüşün,
ama gülmüyorsun .
beni boğmak mı istiyorsun?
benim zaten boğulduğumu farketmiyor musun?
...
geyiğin boynunda kırmızı bir leke var
melankolimin tozu alındığında, kanayan bir yürek çıkacak ortaya.
iki geyiğin birbirine geçtiği yerde
orman ışığı kırılıyor.
"kalbin ilmini yap" diyor bir ses
aortanın kırmızılığı gibi geyiğin boynunda bir kırmızı leke...
...
geyiğin boynunu tuttuğum zaman elimde kalan pas lekesi
yada böyle birşey seni anlamaya çalışmak.
seni sevdiğim zaman kadife tüylü bir geyik ormanda su içiyor
yada yeşil kadife tüylü bir su akıyor boynuzlarımızın arasından.
...
dünya tatsızlığı kristalleşirken kimyasal bir çözeltide,
hiç bir şeyi çözemezsin...
bileklerini de kesemezsin
anti-maddeye kaçmak istersin sadece
bazen ama bir insanla bir şey olur
kısa süren bir şey
iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi
bazı insanlarla yıllarca görüşsen de bir şey olmaz.
...
ormanda bir kuş hızla dönüyordu.
aşık olduğumuz zaman
yürek denen ormanda bir kuş anormal bir hızla döner
ve kaçmamız gerektiğini söyler bize
çünkü her şey çok fazladır
kendi etrafında nefes kesici bir biçimde dönen bir kuş
kendini ve etrafındakileri yaralar
tehlikedir onun adı...
bunun için aşkı hiç kimse, insanın kendi arkadaşları bile istemez
kumrular sakindir bir tek
ben kumru değilim
sen de
...
seninle biz hiç kavga etmeyelim
çünkü geyikler kavga ettiklerinde boynuzları birbirine dolanır ve
ölürlermiş.
...
gece saat 3:30. senin için birşeyler yazmak istiyorum
ama gözlerinin karşılaştığın insanlara nasıl sevgiyle baktığından
başka birşey gelmiyor aklıma
içimdeyken bana bakışın bir de.
kumru değiliz biz
geyiklerin sonu da çok acıklı
ne kalıyor geriye?
...
gece 10'a doğru aradın
birkaç gün sonra dolunay olacağını, rakı içeceğini ve denize deniz
kızları için biraz rakı dökeceğini söyledin.
kıskandırmanın daha zarif bir yöntemi olamazdı ama beni daha fazla
kıskandırma olur mu?
dayanamam ben buna taş kesilir boynuzlarım.
içimdeki kuş ölür
...
"can you hear me major tom?"
...
doğuya bakan yüzünle bak bana ve kalbimin bir porselen gibi olduğunu
hiç unutma
çocuk gibi olduğumu söylemiştin zaten.
çocuk gibi yazdıgımı biliyorum bu kitapta
kırmızı mürekkeple boyanmış bir çocuk başı uyuyor kalbimde.
fosforlu gözleri açıklanamayan şeylerin merkezi gibi.
tıpkı bunun gibi açıklanamayan şeylerin merkezi olsun isterdim bu
kitap;
hiç kumru olamamış bir çocuk izini bırakırken onun üstünde;
ararken bir kumru oluş halini...
...
hayır saatleri, geyikleri anlatmıyor bu kitap.
bir kumru oluş halini anlatıyor,
yada bir kumru olamayış halini.
bazen birşey görünür gibi oluyor,
bazen bir şey görünmüyor.
bazen bir şey değişecekmiş gibi oluyor, bazen bir şey değişmiyor
bazen beni hep sevecekmişsin gibi oluyor,
bazen hiç sevmemişsin gibi...
bazen bu kitap açıklanamayan şeyleri anlatıyormuş gibi oluyor
bazen hep açıklanan şeyleri
bazen bu kitap senin gibi oluyor, bazen benim gibi
yani sen beni kumru yapmaya çalışırken benim kumru olamayış
halimi...
bazen bu kitap aşk gibi oluyor, bazen anti-aşk gibi....
...
hayır elbette saatleri, geyikleri anlatıyor bu kitap
insan ilişkilerinden bahseden bir kitap başka neyi anlatabilir ki?
bizim uslanmaz ruhlarımız hiç kumrulaşabilir mi?
suskuyla yanyana oturan iki kumru ...
iki sevgili yanyana oturarak uzun süre hiç konuşmadan...
yani kumrulaşabilir mi?

hayır elbette senin aradığın saatleri anlatmıyor bu kitap
aramadığın onca saatin dehşetini anlatıyor ancak.
ve çocuk gibi olmadığım , fazlasıyla realist olduğum için tek bir
saate doğru ilerliyor:
geyiklerin kavga edip, boynuzlarını açamayarak öleceği saate...
...
yine de kumru masalını sürdürmeyi deneyecek bu kitap
çünkü kumru olamaz dediğin anda
aşk da bitiyor kitap da!

daha kavga etmedik
boynuzlarımız birbirine dolaştı ama sadece ormanda uykuda.
bak hala "major tom" çalıyor pikapta...


LALE MÜLDÜR

08 Mart 2008


8Mart Kadinlar gununuz ,
Kut'lu ve Mut'lu olsun
sevgiler saygilar
_

05 Mart 2008

MUTLU AŞK YOKTUR/ARAGON



Milenium Konseri Zülfü Livaneli&Faranduri
_

Aragon
insan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
mutlu aşk yoktur

...



çev: AhmetNecdet-GertrudeDurusoy

03 Mart 2008

OPHELIA - W.SHAKESPEARE


Ophellia by Sir John Everett Millais (1829 - 1896)


Artist Delacroix, Eugène Ferdinand Victor
Title Deutsch: Hamlet und Horatio auf dem Friedhof
Year 1839



Hamlet / perde 3 sahne 1

Var olmak yada olmamak, mesele bu
Gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına,
İçin için katlanmak mı daha soylu
Yoksa, bir dertler denizine karşı silahlara sarılıp
Son vermek mi onlara! ölmek uyumak
Hepsi bu ...ve bir uykuyla
Yürek sızısına ve bedeni bekleyen
Binlerce doğal darbeye son verdim diyebilmek
Hangi insan gönülden istemezdi bu bitişi
Ölmek uyumak... uyumak belki rüya görmek
Ha! iş burda çünkü o ölüm uykusunda
Şu fani bedenden sıyrılıp çıktığımızda
Göreceğimiz rüyalar bizi duraksatır ister istemez
İşte felaketi onca uzun ömürlü kılanda bu
Kim katlanırdı yoksa zamanın küfürlerine, kırbaçlarına
Zorbanın haksızlığına kibirli adamın hakaretlerine
Hor görülen aşkın acılarına, geciken adalete
Sabırla bekleyen erdemli kişinin
Değersiz insanlardan gördüğü muameleye
İnsan yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesilebilecekken
Kim katlanırdı, bu yorgun yaşamın yükü altında
Homurdanıp terlemeye,
Ölümden sonraki bir şeyin korkusu olmasaydı?
Sınırlarını bir geçenin bir daha dönmediği
O bilinmeyen ülkenin korkusu kafamızı karıştırıp
Bizleri, tanımadığımız dertlere koşup gitmektense,
Başımızdakilere katlanmak zorunda bırakmasaydı?
İşte bunları düşündükçe
Ödlek olup çıkıyoruz hepimiz,
Ve işte böyle kararlılığın doğal rengi,
Endişenin soluk gölgesiyle bozuluyor;
Bulutları hedef alan büyük ve iddialı atılımlar
Bu yüzden yörüngesinden sapıyor
Ve bir girişim olmaktan çıkıyor adları.
Hey, o da kim? Güzel Ophelia!
Peri kızı, dualarında benim günahlarımı da unutma.


William Shakespeare


to be, or not to be: that is the question:
whether 'tis nobler in the mind to suffer
the slings and arrows of outrageous fortune,
or to take arms against a sea of troubles,
and by opposing end them. to die: to sleep;
no more; and by a sleep to say we end
the heart-ache, and the thousand natural shocks
that flesh is heir to, 'tis a consummation
devoutly to be wish'd. to die, to sleep;
to sleep: perchance to dream: aye, there's the rub;
for in that sleep of death what dreams may come,
when we have shuffled off this mortal coil,
must give us pause: there's the respect
that makes calamity of so long life;
for who would bear the whips and scorns of time,
the oppressor's wrong, the proud man's contumely,
the pangs of despised love, the law's delay,
the insolence of office, and the spurns
that patient merit of the unworthy takes,
when he himself might his quietus make
with a bare bodkin? who would fardels bear,
to grunt and sweat under a weary life,
but that the dread of something after death,
the undiscover'd country from whose bourn
no traveler returns, puzzles the will,
and makes us rather bear those ills we have
than fly to others that we know not of?
thus conscience does make cowards of us all,
and thus the native hue of resolution
is sicklied o'er with the pale cast of thought,
and enterprises of great pitch and moment
with
this regard their currents turn away,
And lose the name of action.--Soft you now!
The fair Ophelia! Nymph, in thy orisons
Be all my sins remember'd.



" VAR olmak ya da olmamak" / "öl/ME/mek

_

01 Mart 2008

AUTUMN LEAVES

Edith Piaf - Autumn Leaves

Édith Piaf (19 December 1915—10 October 1963) was a French singer (results from an Italian-Algerian family) and cultural icon who is widely accepted as the country's greatest pop singer.



"Autumn Leaves" is a much-recorded popular song. Originally a 1945 French song "Les feuilles mortes" (literally "Dead Leaves") with music by Joseph Kosma and lyrics by poet Jacques Prévert, English lyrics were written in 1947 by the American songwriter Johnny Mercer. It has become a pop standard and a jazz standard in both languages, and as an instrumental. "Les feuilles mortes" was introduced by Yves Montand in 1946 for the film Les Portes de la Nuit.

From Wikipedia, the free encyclopedia

28 Şubat 2008

HER YANIM AYRILIK-GöKTAN



GöKTAN - HER YANIM AYRILIK
Giden Gitti Yurek Kaldi Pesinde
Mevsim Dondu Hazan Dustu Ciceklere
Kalan Bilir Kalan Susar Hep Sessizce
Son Susan Soyler Son Sozu Kalbiyle

Her Yanim Ayrilik Her Yanim Huzun Simdi
Hep Biraz Kirik Gibi Yarim Atar Yuregim
Odul Mudur Odunc Mudur Aglayan Bu Yara Benim Midir
Icimde Susmayan Cocuk Gibi

Her Yanim Ayrilik Her Yanim Huzun Simdi
Hep Biraz Kirik Gibi Yarim Atar Yuregim
Odul Mudur Odunc Mudur Ayriligin Zehirden Iksiri
Bardagimda Yudum Yudum ölüm Müdür

Kurtuldu Akil Yurek Kaldi Pesinde
Yalnizligin Hesabini Sorarken Gece
Sessizligimin Icinde Gizli Sozler
Gozyasi Oldu Yalnizligimi Sildiler

İSYANBUL

Canım İstanbul @-;-

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar

İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan, aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...

İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...

Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler belki bir milyar kırat...

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?...

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul
İlle İstanbul'da bul!

İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan manzun; resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir 'Katibim'i...

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.

İstanbul,
İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu.
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.

Ana gibi yar olmaz İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbül kokan,
Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,
İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek

26 Şubat 2008

FALLING SLOWLY

Video clips from ONCE set to the song
"Falling Slowly."



Glen Hansard - Falling Slowly Lyrics

I don't know you
But I want you
All the more for that
Words fall through me
And always fool me
And I can't react
And games that never amount
To more than they're meant
Will play themselves out

Take this sinking boat and point it home
We've still got time
Raise your hopeful voice you have a choice
You've made it now

Falling slowly, eyes that know me
And I can't go back
Moods that take me and erase me
And I'm painted black
You have suffered enough
And warred with yourself
It's time that you won

Take this sinking boat and point it home
We've still got time
Raise your hopeful voice you had a choice
You've made it now

Take this sinking boat and point it home
We've still got time
Raise your hopeful voice you had a choice
You've made it now
Falling slowly sing your melody
I'll sing along
_

falling slowly in love
_

2007 OSCAR - 25 subat 2008


2007-80. OSCAR ÖDÜLLERİNİ KAZANANLAR

Director:Ethan ve Joel Coen kardeşler
En iyi film: No Country for Old Men (İhtiyarlara Yer Yok)


En iyi yönetmen: The Coen Brothers - No Country for Old Men
En iyi erkek oyuncu: Daniel Day-Lewis - There Will Be Blood
En iyi kadın oyuncu: Actress: Marion Cotillard - La Vie En Rose
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Javier Bardem - No Country for Old Men
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Tilda Swinton - Michael Clayton
En iyi özgün senaryo: Diablo Cody - Juno
En iyi uyarlama senaryo: Joel and Ethan Coen - No Country for Old Men
En iyi yabancı film: The Counterfeiters - Avusturya
En iyi animasyon: Ratatouille
En iyi kısa metrajlı animasyon film : Peter and the Wolf
En iyi kısa metrajlı belgesel film: Freeheld
En iyi uzun metrajlı belgesel film: Taxi to the Dark Side
En iyi sanat yönetmeni: Sweeney Todd
En iyi görüntü yönetmeni: Robert Elswit (Kan Dökülecek-There Will Be Blood)
En iyi kostüm: Alexandra Byrne (Elizabeth: Altın Çağ)
En iyi makyaj: Didier Lavergne ve Jan Archibald (La Vie en Rose-Kaldırım Serçesi)

En iyi şarkı: “Falling Slowly” - Once, Glen Hansard ve Marketa Irglova


En iyi görsel efekt: The Golden Compass

En iyi özgün müzik : Dario Marianelli (Atonement)


En iyi kurgu: The Bourne Ultimatum
En iyi kısa metrajlı film : Live Action Short: Le Mozart Des Pickpockets
En iyi ses kurgusu : The Bourne Ultimatum
En iyi ses miksajı: The Bourne Ultimatum

_
Avrupalılar Oscar'ı süpürdü 25şubat Sabah.com.tr

21 Şubat 2008

"C"EMREM

2/20 -20 SUBAT BIRINCI CEMRE (HAVAYA)
2/27 -27 SUBAT IKINCI CEMRE (SUYA)
3/05 -05 MART UCUNCU CEMRE (TOPRAĞA)


"Cemre Düsmesi"

Cemrenin sözcük anlami “kor halindeki ates”tir. Ilkbahar baslamadan önce birer hafta araliklarla havaya, suya ve topraga düstügüne ve bunlarin pespese isindigina inanilirdi. Eskiler 365 günlük yili “Kasim” ve “Hizir” günleri olarak ikiye ayirmislardi. 8 Kasim’da baslayip 6 Mayis’a kadar olan süreye “Kis devresi” denirdi. 6 Mayis’ta ise “Hidirellez” olarak adlandirilan yaz devresi, yani Hizir günleri baslardi.

[...]
Nitekim cemre kavrami Türk dünyasinin kültürel yasaminda önemli bir yer tutmus ve edebiyatina da sikça konu olmustur. Örnegin, divan sairlerinin cemre zamanlari, önemli kisiler için yazdiklari övgü siirlerine “"C"emreviye” denilmesi bunun bir göstergesidir.

s@na yaziyorum tüm "C"emreviye'lerimi... GÜZEL S'ÖZLÜ "NİSANIM"

http://www.butundunya.com.tr/
_

19 Şubat 2008

AYSEL GÜREL


[7Şubat1928 Denizli - 17Şubat2008İstanbul]
DELİ AYSEL'İN VASİYETİ

Mehtap Ar, Aysel Gürel'in vasiyetini şöyle sundu, “Annemin vasiyeti şuydu, tüm kadınlara söyle; bilsinler ki ben 80 yaşıma kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Çalışmak ve ayakta kalmak güç ama ben başardım, tüm kadınlar da başarabilir"



14 Şubat 2008

14SUBAT SAiNT VALENTiNE DAY

"All Hearts Day," KUT'lu MUT'lu OL'sun

-2008 Şubat 14-
MARAL

"yellow tulip"

13 Şubat 2008

SenN.M.

seniNiM.

[ 13 subat 1958 - 13 ekim 1987 ]

12 Şubat 2008

3 KEZ HAYIR !


Hepimizin varlık gerekçemiz olan bilime, Fransız bilgini Claude Bernard'ın yüzelli yıl önce yürekli sesiyle yaptığı gibi, sahip çıktığımızı göstermek:

"LABORATUVARA, DERSLİĞE GİRERKEN YALNIZ PARDÖSÜMÜ DEĞİL, İNANÇLARIMI DA KAPININ DIŞINDA BIRAKIRIM!

"Çünkü "İNANÇLARIN GÖLGESİNDE BİLİM YAPILAMAZ!"

xxx





...fotoğrafı hatırlıyorsunuz değil mi?
Harf devrimini gerçekleştiren Atatürk, Türk halkına Latin harflerini öğretiyor...

( 9 Ağustos 1928de Atatürk, alfabeyi Cumhuriyet Halk Partisi'nin Gülhane'deki galasına katılanlara tanıttı )

Peki, bu fotoğrafta Atatürk'ün hemen arkasında duran genç adam dikkatinizi çekmiş miydi hiç?
.
.
O genç adamın adı Coşkun Ertepınar... Mili Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim ŞubeMüdürlüğü, Halk Eğitim Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Müşavirliği yaptı.

[...]

Aybar Ertepınar, "Atatürk'ün yanındaki adam"ın oğlu olmayı, "Malezya'daki Atatürk karşıtı bir üniversitede görev yapan adam"ın emrinde çalışmaya tercih etti!

İktidar ve para uğruna değişen adamlar, kadınlar ve eşcinseller; sözüm size:
Bu ülkede sadece siz yoksunuz; ruhlarını satmayan gerçek aydınlar da var!
Siz, kendi çirkinliğinizde boğulun...

Mustafa Mutlu

mmutlu@gazetevatan. com

11 Şubat 2008

SYLVIA

seni özledim Sivvy'cigim 11şubat1963 yillar once... gitmiştin ... neredesin şimdi acaba?
ardındaki imge izlerinde Nilgün ve ben..,
duygunla, imgelerinle,

icimde büyüttügüm gizdökümlü imge ağacınin "AnaKök'ü"Sen Sylvia.
Seni Seviyorum.
Çok
sana minnettarim açtığın yolda yürüyorum aydınlığında.
nur olsun uyudugun yer huzur içinde kaL
MaraL 11şubat 2008
from İsyanbul to England
_


10 Şubat 2008

bekle beni İstanbul...

sirtimi sivazla,,,beni kucakla hayat...

dönüşüm olmasin diyorum.
blogumSON
Nilgün'ün İMgeİzinlerindeyim ve Sylvia'nin,,,
111 ve 13 Şubat...Kalbim ve Duygum sizinle...
iyi ki Vardiniz keske,,,
birlikte olabilseydik bu hayatta
keske..!
-SON-ANKARA

_

09 Şubat 2008

HEATH LEDGER HAS DiED-2008

açıklama:"Ledger’in, aralarında ağrıkesiciler, sakinleştiriciler ve uyku hapları olmak üzere aldığı türlü ilaçların kombine etkisinin neden olduğu akut zehirlenme sonucu öldüğü belirtildi. "
NTV-MSNBC 07 Şubat 2008

PARE PARE - TARKAN

Pare Pare - MetaMorfoz/track.10



HALA DÜN GİBİ HATIRLARIM
HER ANINI ANILARIMIN
BİRAZ HIRÇINIM BU YÜZDEN
BİRAZ HÜZÜNLÜDÜR HEP Bİ YANIM

HALA SIZLAR İÇİN İÇİN
HER BİRİ YARALARIMIN
DALGALIDIR DENİZİM BU YÜZDEN
BİRAZ ISSIZDIR HEP KIYILARIM

BİR YANAR BİR SÖNERİM
BİR AĞLAR BİR GÜLERİM
PARE PARE
BURUKTUR HEP SEVİNÇLERİM

DAĞ GİBİ, DERYA GİBİ BENDE ACILAR
ŞAHİDİM ŞARKILAR
NE ZAMAN ÜMİTLE HAYATA GÖZ KIRPSAM
ÇİÇEKLER AÇSAM
KAPIMA DAYANIR SONBAHAR

ÇOK ERKEN TANIDIM ÇOK ERKEN TATTIM CİLVESİNİ KADERİN
ZAMANSIZ BÜYÜDÜM
ŞİMDİ KAYIP ÇOCUKLUK GÜNLERİM

SÖZ : TARKAN
MÜZİK : OZAN ÇOLAKOĞLU

Tarkan'ın Kaleminden Pare Pare:
Bu şarkıda tüm içtenliğimle ve yalınlığımla kalbimi açmak istedim dinleyicime. Dışardan bakıldığında farklı görülen ama aslında içinde kıyametlerin koptuğu bir "BEN"i paylaşmak istedim. Benim gibi herkesin bir hikâyesi var elbet. Ve kimse hakkında ön yargılı olunmaması gerektiğini düşünürüm. Herkesin içi başka dışı başkadır, bunun hatırlanması istedim.

(Yeni Aktüel, 131. sayı)

08 Şubat 2008

Fwd: Watch Meet Barack

"Meet Barack" Video:
Learn more about Barack's life, family, and accomplishments.

TİYATRO


DARIO FO Türkçe.çev:Füsun Demirel
" Yalnız Kadın " Sumru Yavrucak Tiyatro Gösterisi

8 Subat 2008/Cuma

Saat :20:00

Yer: O.D.T.Ü. Kemal Kurdaş salonu - Kültür ve Kongre Merkezi

_

07 Şubat 2008

PARAMPARÇA - SEZEN

06 Şubat 2008

GöK ve SU MAVi

25OCAK - 6ŞUBAT2008

KöYCEğİZ


DALYAN KAUNOS KRAL MEZARLARI


CennetimiGÖRDÜM yeniden, YeniDÖNDÜM KÖYCEGİZ' ;
CİCEK RESTAURANT, FATMA Hn., torunu 4.5yaş NİDANAZ ve ben ,
GÜZELDİ HERherAN'ım.
teşekkürler HAYAT'ım!



@->- , 4u
- i miss you -

25 Ocak 2008

HAYIRLİ YOLCULUK

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
ALLAH'A ISMARLADIK, GüZEL TATiLLER BLOGUM...GÖRÜŞECEĞiZ YiNE.

MARAL
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


MATTAFiX LiViNG DARFoUR


ToDAYSONG:
LiViNG -WE/YOU SHaLL RİSE -
"AFRİCA"


24 Ocak 2008

B E Y A Z

Lapa lapa kar, beyaz kuğular üsüyordu Kugulu'Da, black swan cok asilDİ,Kara$inDİ, KarşICIydı, Kuğuydu BAŞLIbaşına1AFET :))eheuheueu

"Başka bir DünYA Mümkün.!"
>>YENİLGİSİZlik OYUNU HERKES'e AYNI,ve HEP,OLsun dilerIM<<

/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * o
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * o
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 0
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 0
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 0
/- * * * * * * * * * * * *
* * * * * * * * o
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * o
/- * * * * * * * * * * * * * * * * *@++0
/- * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * o

tebessumler.İm-Sana, benim yuzumu gulduren ey CMars, Allah da seni gulduursun Hep,

kar kokusu ve bembeyazlarimla geliyorum İZMir Ege:P)
sabah NAside Teyzeme ugraririm Karsiyaka, saat 14.00te Alsancak MAR$ MAR$,
:)Mutlu ve uMutluyuM hersey ragmen.
benim aleyhime degisen ne cok Var.ŞüKüRler OLSUN her yeni DOgan gun, Gunesimizi yukseltsin hepimizin Dostlar.
gorusmek uMuduyla... tasdikli,tesellili, boltebessumlerle Dolu sevinçli haberler Muştulasin biz'Lere ey HAYAT.
KolayGELe.
MARAL

25OCAKAMİLKOC-BUS , ( C ) oming sOOn. >>>

_

1HAYAT DERSİ

STEVE JOBS: AÇ KAL BUDALA KAL - 3 STORY - (ORG: İNGLZCE,AltyaziliTüRKÇE)
Apple baskani Steve Jobs'dan hayat dersleri,
Steve Jobs'un bir mezuniyet toreninde yaptigi konusma internette 1 ay once video olarak yayinlandi.
Turkcesinin ßugun itibariyle 240.000 kisi tarafindan izlenildigi gorulen konusma Steve Jobs'un kisiligi ve hayati hakkinda ilginc notlar iceriyor. [duration: ~15min.]
MUTLAKA iZLEYiNiZ:
http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=19905

ve,
C"MARS"ta hayatta mi VAR imiş biii bu eksikti:P)
savaş cehennemi herseyi yerle1,YOK.Etmemiş miydi?
EY SAva$LARin Tanrisi, ÇoOoK USLU ÇOCUK ! savaş-MA yaramaz-likHali,1Hic'e,1ßoşluğa hizm.et-MEK degil midir ilkçaglardan bu yana 21yyda ßiLe? SoOo , MAKE.ART.NO.WAR.!

SONG
Rain -with lyric-

23 Ocak 2008

GöRSELs


AllenG. quote:




ST0P Vi0LENCE !




Petra Von KANT'ın GöZYAŞLARI ;



MOULiN ROUGE:()-Krmz.Dğrmn


@ @ @ @ @ @ @ @ @
GüLDiKEN\\\/\/


BARIŞ










HEATH LEDGER HAS DiED


DüNyA öL'DürTDü De KENDi YAZdi ALINYAZISINI HEATH, YA KALANLarr? ;((



Heathcliff Andrew Ledger
(4.Nisan.1979, Perth, B.Avustralya - 22.Ocak.2008, Manhattan, N.Y.)

Avustralyalı sinema oyuncusuydu.

2001 yılında People dergisi tarafından,

' D ü n y a n ı n 50 e n g ü z e l i n s a n ı ' listesine seçildi.
2005 Brokeback Dağı filminde eşcinsel kovboyu canlandırdı.
Bu filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscarına aday gösterilmiştir.

Heath Ledger 22 Ocak 2008'de Manhattan, New York'taki evinde ölü olarak bulundu.

_


Kynk:Vikipedi
_




AYDIN'Lara.

KALP KALBE KARŞI - ENBE asligüngör&ferhatgöçer
http://nl.truveo.com/Asl%C4%B1-Gngr-Ferhat-Ger-Kalp-Kalbe-Kar%C5%9F/id/2939344285

22 Ocak 2008

NUmeroloji bence COK Dogru degil .
Mevlana 30EYLUL1207 tarihi= 4 olmasi yerine, ben 9 beklerdimm.
bu yuzden OLMADİ. :(

GöĞDAĞDENİZmAVi

Tahtalı dağı Antalya Körfezi'nin kuzey-güney paralelinde uzanan ve aynı adla anılan "Tahtalıdağlar" Silsilesinin en büyük üyesi.
Antik çağlarda adı Olympos ve Solymos diye geçiyor.Olympos adı O devirlerde birçok yüksek dağa verilmiş. (Bursa’daki Uludağ’ın eski adıda Olympos’tur)
Deniz düzeyinden birdenbire yükselerek 2366 metreye ulaştığı için hemen her yönden görkemli biçimde seyrediliyor.
Yörede denize bu kadar yakın olup 2300 metreyi geçen başka dağ yok...


21 Ocak 2008

A BRUXA DE PORTOBELLO - 2008

PAULO COELHO, PORTOBELLO CADISI, A Bruxa de PortoBello,
Asıl adı Marie-Françoise-Therese Martin olan Azize Therese(1873-1897), Karmelit tarikatina bagli bir Fransiz rahibeydi.Kitabi Historire d'une ame'in(Bir Ruhun Öyküsü) 1898'de yayınlanması,Therese'e ölümünden sonra ün kazandırdı.Lisieux'de gömüldügü yer bir hac merkezi haline geldi ve adına ayni yerde bir bazilika inşa edildi.(Ç.N.)
[...]
Soru:"Beni neden seviyorsun?"
Athena/ Şirin HALiL: "Bilmiyorum," diye yanıtlamıştı ," merak da etmiyorum."
[...]
"Aşk aşktir." SONCüMLE'KiTAPTAN syf.261
AZiZ EXPEDiTUS YORTUSU 25ŞUBAT2006,19:47:00 TamamlananSONMetin.
Türkçesi:CELAL üSTER

TESEKKURLER, KARMELİTES THERESE, SYLVİA & NiLGüN ,
SiZi HEP SEVDiM, KöTü Söz SöYLEMEDiM,ŞiMDi
BUNUN öDüLüNE KAVUSTUM 1AZ HUZUR
biraz Da GüC'E ŞiMDi'LiK ŞüKüR Ki.
HAK'EDENE & YALANA, KüFüRü SAKINMAYIN EY MİLLET,
AH ANlamiyorsa AHMAK.ADALET,,,
"Kötülük sekizi vurur/ Dilerim candan gönülden /Düşünce ve akıl durur..."
-nine-9
_
_
_
_
_
_
_

09 Ocak 2008

NİLGÜN MARMARA : ÖLÜME SESLENDİ

HALİNA POŚWİATOWSKA VE NİLGÜN MARMARA:
İLKİ YAŞAMA, DİĞERİ ÖLÜME SESLENDİ

Polonya şiirinin 1956 kuşağı çağdaş dönem kadın şairi Poświatowska’nın sancılı, hatta trajik bir yaşam sürmesine, ağır bir kalp hastalığı nedeni ile erken ölümlü (32yaş süren)hayatindaki siirlerinde Poświatowska’nın, yaşam aşkının acı çığlıklarına karşılık; Poświatowska gibi somut olarak trajik bir yaşam sürmemiş , Türk şiirinin Eylül sonrası kuşağına dahil olan kadın şairi Nilgün Marmara’nın yaşamını sancılı kılan unsur, onun düşünsel, inançsal sorunlardan kaynaklanan ruhsal iklimi nedeni ile erken ölümlü (29 yaş süren)hayatindaki siirlerinde Marmara’nın, ölüm aşkı acı çığlıklar atmaktadır.
Calisma bu temel uzerine yazildigi icin Nilgun siirlerinin en Ölümcül dizeleri secilmis...

Anekdotlar:

“Yaşamın neresinden dönülse kardır” 4

“cinayet doğurulmuş olmaktır” 8

“Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin, / Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi…/ Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden, / Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın! (…) /
Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!” 9

“(…) ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben.” 11

“Azımsanmayacak kadar ölmüşüm! Azımsanamayacak denli ölüyüm!” 12

“Dirim çürüyor yanı başımızda! / Dağılıyor kokusu ölümün, / bu bezgin şafaktan. (…) / Ölümse bilir nasıl çıkacağını / -elden ve ayaktan- / Kendi kararı ve sonsuzluğuyla / yakın kılar artık, / cansız olmayı!” 13

“Kendilerini ölmeden ceset olarak algılayanlar intiharlarını başkalarının bir vasiyeti gerçekleştireceği gibi gerçekleştirir.
Ölüm yaşarken vardır, olmuştur cesedi yakarak ortadan kaldırmak gerekir.” 14

“(…)Yavru Ceylan’ı nasıl öldürüyor, onu öldürmekle özgürleştirmek arasında hiçbir fark yoktur belki de.” 15

“Hayat, hep yüzünle seviştik, tersinin hatırı kaldı” 16

“Üşümüşüm… / Bu yaklaşan kışla değil, / Deniz ürpertisi, göğün alacasıyla değil, / Ellerimin soğukluğu hep bir kalabalıkta. / Kaçışının gizini gönlünde tuttuğun / Bilisiz aşkı / (nı) ver bana! / Üşümeyeyim…” 20

“Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin, / Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi… / Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden, / Kalıvermeliyim öylece kaskatı!” 21

“Biz ince yüzlü ince gözlüleri de sevdik, / Yanakları dolgun, yaşları eksik olanları da, / Sevdik toprağa karışma zamanını erteleyenlerin / sıkıntılarını da, kuşları da sevdik, böcekleri de!” 22

“Sırt dönüşler, yalanlar, aşağılamalarla / daha da ıralıyor canı / varoluş sevincinin” 23

“Yeryüzünün tüm bağırsakları uzunluğunca umutsuzluğumuz (…) Çıkış yolu mu? Arka pencere hangi gezegene açılır?” 25

“Kıyamet koparken bile fidan dikiniz” 26

“Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, / Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı / bekçi gizleri / (…) / -bu şiir- / Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim, / Dost kalmak zorunda bana ve sizlere! / (…) / -bu şiir- / Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü, / ulaşılamayanın
boyun eğen yansısı, / Sevda ile seslenir sizlere!” 27

“Yine de, o, zaman kedisi / pençesi ensemde, üzünç kemiğimden / çekerken beni kendi göğüne, / bir kahkaha bölüyor dokusunu / düşler maketinin, / uyanıyorum küstah sözcüklerle: / Ey, iki adımlık yerküre / senin bütün arka bahçelerini gördüm ben! ” 31



Poświatowska, Halina ;

“bir kesinlik yok / varoluş varolmayıştır / ya ölüm? /biyolojik döngü / ya kesinliği? / yalan söylüyoruz, kesinliği var derken / emin değiliz biz / yoksa nasıl yaşayabilirdik / her gün nasıl uyanırdık şafak vakti / nasıl öperdik / alıp yuvalarından düşmüş kuş yavrularını / henüz tüylenmemiş (…)”

“İçimde / bir ağaç yeşeriyor / dal budak sarıyor olabildiğince sınırlı / damarlarımın yanı başında / kökler / kanımı içiyorlar / koyu kahverengiye bürünüyor / kurumuş dudaklarım / içimde / açlık hüküm sürüyor / fethedilmiş bir kentin ortasındaki asker gibi”

“beni alıkoymak istersen eğer (bak gidiyorum) bana elini ver / elinin sıcaklığı da alıkoyabilir beni / mıknatıslı özelliği vardır bir gülüşün de, bir sözcüğün de / beni alıkoymak istersen eğer, adımı söyle. (…) lütfen, acele et, lütfen, alıkoyulmamış biçimde / gidiyorum ve ne çıkar lanet etsen de bu toprağa ben gittikten sonra / ne çıkar intikamcı ellerle bu toprağı ezsen de / yazıp solmuş adımı savrulan kuma. ”


HALİNA POŚWİATOWSKA VE NİLGÜN MARMARA: İLKİ YAŞAMA, DİĞERİ ÖLÜME SESLENDİ
Araş.Gör. Dr.Seda Köycü
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Leh Dili ve Edebiyati kynk:http://acikarsiv.ankara.edu.tr/fulltext/924.pdf

4 Marmara, Nilgün, Kırmızı Kahverengi Defter, İstanbul, Telos , 2000, s.34
8 A.g.y. , s. 49
9 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos ,2002, s. 83
10 Ersöz, Cezmi, İyiler Erken Ölür, 24 Haziran 2000, Leman Dergisi
11 Marmara, Nilgün, Metinler,
12 Marmara, Nilgün, Kırmızı Kahverengi Defter, İstanbul, Telos ,2000,s. 43
13 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos ,2002,s. 85
14 Marmara, Nilgün, Kırmızı Kahverengi Defter, İstanbul, Telos , 2000,s. 49
15 A.g.y., s. 114
16 A.g.y., s. 31
20 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos ,2002,s. 78
21 A.g.y., s. 83
22 A.g.y., s. 79
23 A.g.y., s. 85
25 Marmara, Nilgün, Kırmızı Kahverengi Defter, İstanbul, Telos , 2000,s. 37
26 A.g.y., s. 31
27 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos ,2002,s.84
31 Marmara, Nilgün, Daktiloya Çekilmiş Şiirler, İstanbul, Telos , 2002,s. 139

_

08 Ocak 2008

KUŞLARA İYİ BAKIN !...


KUŞLARA İYİ BAKIN !...
________________ -Nilgün Marmara'ya-

Gidiyor, her şeyi bırakarak
Yaşamın kıyısında,
Bir yavru ceylan gibi sekerek...
Gidiyor vedasında,
Hiç söylemediği sözcükleri,
Kimsesizler mezarlığına gömerek...

***

'' Ey iki adımlık yer küre
Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben''
Nilgün Marmara

Eyy ruhu dar saraylara sığmayan
Kürdan kılıçlarla savaşan şair
Ölüm aslında hiç asil değil
Ama sen asildin
Son mektubunda diyordun ya,
'' Benden sonra kuşlara iyi bakın''
Bu yüzden bütün kuşlara
Bir dilim ekmek ve
Bir yudum su vermek
Boynumun borcu olsun Nilgün!...

İbrahim Ormancı



Kuslara iyi bakin..!
http://blog.milliyet.com.tr/islak_semsiye

K Dergisinin eski sayılarının birinde, Nilgün Marmara vardı. 1958 yılında doğan Nilgün Marmara, 13 Ekim 1987'de evinin balkonundan atlayarak intihar etti. Bir yazdığı şiirde, ''..Erken vazgeçişlerim vardı benim/ Seninse / Erken tükenişlerin..'' diyen, Nilgün Marmara, Kadıköy Maarif Kolejini bitirdi. Yüksek öğrenimini, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde bitirdi. Sylvia Plath'ı çok severdi. Plath üzerine incelemeler yaptı. Bu şairin, bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışından çok etkilenmişti. Şiirlerinde çoğunlukla, birinci tekil kişinin, düşle gerçek arasında gidip gelen kırılgan izleklerini kullandı. Yazgısı da ona benzedi. Çünkü, o da Sylvia Plath gibi intiharı seçti.
Cemal Süreya, onun için, '' Bu dünyayı, başka bir dünyanın bekleme odası gibi görüyordu'' demiştir. Bir insan niye intihar eder, sorusunu sormak kanımca yersizdir. Hele, intihar eden bir şairse. Nilgün Marmara, Cezmi Ersöz, Küçük İskender, Günseli İnal, Ece Ayhan, Orhan Alkaya özellikle de, blogtan ayrılan İbrahim Ormancı kardeşimi derinden etkilemiştir. Ki, İbrahim'in Nilgün için yazdığı blogları anımsıyorum. ibrahim'in bir şiiri ulaştı elime. Adı '' Kuşlara İyi Bakın'' . Elbette ki, Nilgün Marmara' ya ithaf edilmiş. '' Gidiyor, her şeyi bırakarak/ Yaşamın kıyısında/ Bir yavru ceylan gibi sekerek/ Gidiyor vedasında/ Hiç söylemediği sözcükleri/ Kimsesizler mezarlığına gömerek...''.
İbrahim tam şiirin ortasında, Nilgün'ün, '' Ey iki adımlık yer küre/ Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben'' şiirini alıntılamış.
Ve devam ediyor. '' Eyy ruhu dar saraylara sığmayan / Kürdan kılıçlarla savaşan şair/ Ölüm alında belki hiç asil değil/ Ama sen asildin/ Son mektubunda diyordun ya/ '' Benden sonra kuşlara iyi bakın'' / Bu yüzden bütün kuşlara/ Bir dilim ekmek ve/ Bir dilim su vermek/ Boynumun borcu olsun...''
İbrahim'in şiiri, Cezmi Ersöz'ün Nilgün Marmara için yazdığı şiir kadar güzel. Bir şairin intihar mektubunu '' Benden sonra kuşlara iyi bakın'' diye sonlamasına işaret etmiş İbrahim. Yalnız, bu vurgu bile, Nilgün Marmara'nın şairliğinin kanıtıdır bence. Ardında, ne ailesi, ne eşi, ne da başka şey. Onun düşündüğü tek şey kuşlar. Şair olmak birazda böyle bir şeydir bence.
Sözlerimi, Nilgün şiirinden bir alıntıyla sonlamak isterim. '' ...En yakın yabancı sendin/ Daha sürülmemişken ışığın biberi/ Yaramıza/ Yaslanırken boşlukta duran bir merdivene/ Henüz..''

Suavi Alp

kynk:http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=85017

***
Milliyet Blog 1
Hiç ölü bir kadın sevilir mi ?
Yıllardır, bu soruyu kendi kendime sormaktayım. Hiç ölü bir kadın sevilir mi sahi? 1989 yılında, benden 3 yaş büyük Enver Dayım, bir kuyuya astı kendini. Tam bu sıralarda, yeni yeni blinçlenmeye çalışan bir tıfıl olarak, Nilgün Marmara hakkında yazılanlarla karşılaştım. Nilgün Marmara'da, yaşamak yerine ölümü seçmişti. Kırmızı Pazartesi kitabını bir su gibi okuyup ezberledim.

Geçenlerde, Radikal Kitap ekinde, Nilgün Marmara ile bir kez daha karşılaştım. Silvia Plath'ı anlatan çalışması ve Daktiloya Çekilmiş Şiirler kitabı yayınlanmıştı. Ne yazık ki, yaşadığım kentte, h emen bu kitapları temin edinemem. Nilgün Marmara'nın mahzun resmini görünce bir kez daha yüreğimden vuruldum. Sevgili Mehmet Başaran'ın kızı, Deniz Başaran gibi. Onun da intiharını Mustafa Ekmekçi'nin yazısından okumuş, ardından çıkan kitabı okumuş, hatta askerde, çarşı izninde Mehmet Başaran'ı bizzat ziyaret edip, bu yürek yarasını canlı canlı canlı tanık olmuştum. Neden şairler, intihara meyillidir? Yaşam yerine, ölümü seçmek, güçsüzlük müdür, yoksa güçlülüğün ta kendisi midir?

Hiç ölü bir kadın sevilir mi? Şairse, adı da Nilgün Marmara ise sevilir derim.

İbrahim Ormanci

***
Milliyet Blog 2
Sana pek çok yazı ve şiir adadım Nilgün. Milliyet Blog'ta, 'Hiç Ölü Bir Kadın Sevilirmi?' diye yazım bile çıktı. Ancak resminin olmadığı, bütün yazılar, bütün bloglar öksüz Nilgün. Ben o buğulu resmi görsün isterim herkesin.. Ben o buğulu resim yüzünden, şiir yazarım hala. Çünkü, ilk şiire başlayışım senin intiharını öğrendiğim gündü. Bu kez blogumda resmini koyma cüretini gösterdim bağışla. Nilgün... Mezar adlı şiirini okuyorum, bir amentü gibi'.. Maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın/ Hepiniz mezarısınız kendinizin' demiştin ya hani.
Sen, hep maskelerden, sahteliklerden yakındın. Sen hiç mezarlardan, ölümlerden korkmadın ki Sevgili Nilgün. Sen 'Uyanıyorum küstah sözcüklerle/ Ey iki adımlık yer küre/ Senin bütün arka bahçelerini/ gördüm ben' diyecek kadar, küstahdın belki. Ben seni, sırf o küstahlığın, ölüme, dünyevi her şeyi meydan okuyuşun için sevdim Nilgün. Sen dünyayı, iki adımlık yer küre olarak betimleyecek kadar alçak gönüllü ve dünyaya ilişkin hiç bir şeyi istemeyecek kadar yürekliydin.
İçimden kuşlar göçüyor. Acının türbelerine gömülü ömrümüz. Ahh be Sevgilim Nilgün, sen yoksun... Bu yüzden acı kokar, nikotin kokar, türkülerimiz bizim. Adını duyduğunda ağlıyorum. 'Erkekler ağlamaz' diyenlere inat. Yoksul anılarım, parasız yatılı okumuşluğum gelir aklıma... Senin gibi, şairler gelir aklıma ağlarım...
Senin o buğulu resimlerinde, hep pencerede bakan hüzünlü bir yüz görürüm. Bu yüzden pencerelere bakarım ben. Gezdiğim yoksul sokaklarda belki seni görmek umuduyla. 'Seni ben yaman sevirem' Nilgün. Söz denizinde sözüm bitti, şiir denizinde imgem bitti. Senin bir şiirinle haykırıyorum yürek çağrımı..' Ilık bir süzülüşle/ Geri dön hayat/ Bırakma yeryüzü salına/ Tünemiş pek kara kuşlar/ Örtsün bakışımı/ Görmek acısı sürsün/ Pencere tutsağının/ Düşsün hayatı suya....'
Sen rahat uyu Nilgün Marmara. Bu dünya bıraktığın gibi nasıl olsa!... Bütün Ölü şairlere benden selam söyle!...

İbrahim Ormanci

***

eylul'den:
"Kuslara iyi bakin..!"şiiri ve 2 Milliyet blog yazisi gonderen
Sayin İbrahim Ormanci'yi, Nilgun Kardesligiyle selamliyorum... tesekkurlerimi sunuyorum... yureginize, kaleminize saglik, hep Varolun..
bugun kar , kiyamet buralar... Nilgun icin ve sizin guzel yureginiz icin, kuslara iyi baktim..,

"... onu birazdan tabiattan tahtaya kalkacak bir çocukmuş gibi seven, ona sınıfça zarfsız kuşlar göndermemizi tembihleyen Ece Ayhan'a da slm olsun ... "

Nilgünce "göğünüz genleşsin" dostlar...

_

 
Image Hosted by ImageShack.us