nisanim;
Kim bilir neler neler Gecti basindan...Kimse boyle y a l n i z olamaz
Anlat birer birer Tut ellerimden...Kimse boyle k u s k u n olamaz
Ne hikayeler var...
Her bahar oncesinde Kardelene donusmeyi Kopmayi koparilmayi anlat...
Karanlikla dans etmeyi Sonra o l u m e y a t m a y i
K a h p e dunyayi anlat Anlaaaat...
Kimse boyle y o r g u n olamaz... " senden sonrasi hepp boyle..."
Dünya devrilmiş Kimse böyle ü z g ü n olamaz Hep göz pınarında
Duran o göz yaşında Akmaya hazırlanan Neler neler var
kuskun uzgun
VE yalniz...
28 Aralık 2009
Gönderen Ey'lûl
13 Aralık 2009
"...Sizlere birsey animsatmak istiyorum... "destina "; kader - sana verecegim yasamimin gizini
Zaman varken cok seviniz sairlerinizi!
Onlar sizi cok sevmislerdi cunku..! " Ahmet Gunbas
"Lale Muldur" dizeleri ;
________________ bizi ayıran zamana, bu dünyaya inad...
Destina / Lale Müldür
Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
DESTİNA
Sen öyle umarsız uyusanda bir köşede
İşte bu yüzden sırf bu yüzden
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için DESTİNA
Yaşamımın gizini vereceğim sana
Sade©e Sana ...
Gönderen Ey'lûl
08 Aralık 2009
04 Aralık 2009
02 Aralık 2009
01 Aralık 2009
26 Kasım 2009
__________________________________kayıp 1gül
Meryem Gülü – Bir gül olmak
Evet haklısın, ben öyle büyük bir şey değilim belki. Ama bir gülüm...
İnsanlar beni övseler de bir gülüm, övmeseler de.
Herkes benim için deli olsa da bir gülüm, yanıma hiç kimse uğramasa da.
Sadece bir gül. Dedim ya, büyük bir şey değil, sadece bir gül...
Ama, gül ne demek bilir misin sen, dostum? Gül, özgürlük demek!
Başkalarının övgüsüyle varolmamak, yermesiyle yok olmamak demek.
Zeynep Hanım – Gülleri duymak
En başta, gülleri kulağımızla değil, ancak kalbimizle duyabileceğimizi iyi anlamamız lâzım. Her insanın kalbi doğuştan bu yetiye sahiptir aslında. Ama kalpler zamanla sağır olur ve gülleri duyamaz hâle gelir. Güllerin şarkı söyleyişlerine tanık olmak isteyen bir kimse, önce, büyürken kaybettiği bu yetiyi geri kazanmalıdır.
Gülleri duymak kolaydır. Çok kolay. Tek yapman gereken, ya unuttuklarını hatırlamak ya da öğrendiklerini unutmak.
Meryem Gülü – Kuru Gurur
''Hatırlıyor musun, güneşli günlerde sana akın akın koşanlar güz gelince bir bir terk etmeye başlıyorlardı seni. Kış iyice bastırınca da hiç kimseyi bulamıyordun yanında. Gururun seni yalnız bırakıyordu ve o kuru gururun yüzünden ağlayamıyordun bile. Bahardaki övgüler seni ne kadar yükseltmişse, sonbahardaki düşüşün de o denli yüksekten oluyordu. Havanın değişmesi yerle bir ediveriyordu seni... Oysa bir gül için bu böyle mi? Bir gül için, güz demek, yağmur demek. Güz demek, bahara hazırlık demek...
Üzgünüm dostum ama, sana tutkuyla bağlananlar bir gün seni terk edecekler. Çünkü onlar sana değil, kendi tutkularına tapıyorlar yalnızca. Bir gün gelecek, o tutkuları başka bir tanrıça bulacak. Senden daha güzel, daha güçlü, daha yüce bir tanrıça! İşte o zaman sen unutulacaksın. Kendini onların övgüleriyle var ettiğin için de, unutulduğun zaman yok olup gideceksin.''
''Kendini özel hissetmek için ihtiyacın olan tek şey, yine kendinsin''
Gönderen Ey'lûl
24 Kasım 2009
SENDİN εyy AŞK
Güzle gelen sendin ey aşk, sıcacık!
...
Sendin, geldim, yorgun içine giremediğim O evren...
Durmadan öğüten, durmadan hem ince,
Sendin ey aşk, sendin, o rüzgârsız değirmen!
Direncimde, sendin ey aşk, hem de en!
Sızar kan, acısız, uzanmaz, kesik ellerimden..
M. Sunullah Arısoy
Gönderen Ey'lûl
20 Kasım 2009
20 KASIM DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ / Tüket, İtaat Et, Öl
burada sigara icme..!
HaYko CePkin - Disco Kralı Okan Consume ObeY Die
Gönderen Ey'lûl
14 Kasım 2009
S E V D A Z E D E
HER YANIM BIÇAK KESİĞİ
GÖRDÜĞÜN KAN KARASI
KAPANMIYOR DİNİNE YANDIĞIMIN
KALP YARASI
Ağlıyor adamın ANASI
.
.
.
ŞAŞTI İYİCE BENDE ENDAZESİ KANTARIMIN
BEN NEYİ NEYLE TARTAYIM
GİDİP SIYIRAYIM GÖRDÜĞÜM İLK ENTARİYİ
ÖLDÜRENE KADAR ALDATAYIM
.
.
.
SOFRAMDA HER GECE BİR ERKEK MAVRASI
SEVGİLİ ÇOKTAN SUYUN ÖTE YAKASINDA
BUNDAN DAHA ÇOK KAYBEDEMEM
ŞİMDİ SIRA İNSAN GİBİ
ACI ÇEKME FASLINDA
Söz: Sermiyan Midyat // Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Gönderen Ey'lûl
11 Kasım 2009
Kasım aşkım...
İlk değilsen bile
Son aşkım olup kal
Senden öncesini
Yaşamadım sayarım
Böyle bir aşka ömür vermeye değer
Dillenir de nazara gelir diye korkarım
Deniz gözlüm benim
Senin için hazırım
Eğer ölüm gerekse
Ölmeye giderim
Yemin olsun seninim çocuklar gibi şenim
Deniz gözlerinde hayat bulur gözlerim
Yüreğim acır inan senden uzak kalmasın
O deniz gözler benim başkası hiç bakmasın
Son arzum nedir diye
Gelipte bir sorsalar
Haykırış olur sesim
Sen yine sen der
Canım seni özler, seni diler, ister
Beni bırakma ele ateşlerim söner
söz:soner arıca / müzik:zafer haznedaroğlu
Gönderen Ey'lûl
30 Ekim 2009
OKUDUĞUM KİTAPLAR
METİN CELÂL
eflatun koza
Cahide Birgul yeni romani 'eflatun koza'da (eylul 2009, everest yay.) insanin hallerinden, ilişkilerinden yola çıkan gerilimli bir hikaye anlatıyor. Sıradan görünen bir hayatın nasıl gizlerle dolu olabilecegini örnekliyor.
Cahide Birgul biz okurlarını
kayıp kadınlar araştırmasına
yoğunlaştırıp kadınların akibetini
merak ettirirken eflatun kozayi
yavaş yavaş kuruyor
Cumhuriyet kitap / 22 ekim 2009 / syf.12
Gönderen Ey'lûl
29 Ekim 2009
17 Ekim 2009
13 Ekim 2009
03 Ekim 2009
Karışık & Karanlık 1 Labirent
Çağdaş romanımızın en önemli yazarları arasında yer alan Cahide Birgül
yeni kitabı 'Eflatun Koza'da hayli karışık ve karanlık bir labirente davet ediyor okuyucusunu...
A.Ömer Türkeş / Radikal Kitap
02/10/2009
İsmini sonlarda öğrendiğimiz anlatıcı karakter, Evrim, İletişim Fakültesi’ni bitirip bir gazetede işe başlayan genç bir kadın. Babası yıllar önce ölmüş, annesi yıllardır terzilik yapıyor. Mekân, diğer romanlarındaki gibi, kişilerin iç dünyalarındaki sıkıntıya eşlik edecek biçimde klostrofobik bir atmosferde. Evleri “Şişli’de, Yeni Karamürsel’in hemen arkasındaki uzun sokakta, gri boyalı eski bir apartmanın giriş katında, az ışık alan, iki oda, bir salon, sıradan bir daire. Ne rengârenk çiçekler vardır pencere önlerinde, ne göz alıcı perdeler, ne de yaz günlerinde içerden taşan neşeli bir müzik.” Yani yolumuz düşer de sokaklarına girersek eğer, kapısının önünden fark etmeden geçip gideceğimiz evlerden biri. Evrim de tam öyle bir kadın; içindekileri dışa vuramayan, söyleyemeyen, göz göze gelmekten kaçınan, fiziksel güzellikten nasiplenmemiş, çocukluğunda anne ve babasının bile ilgisini çekememiş, kardeşi Ece’nin gölgesinde kalmış.
Hikâye anlatım zamanında hiç ortaya çıkmayan Ece’yi Evrim’in geriye dönük anımsamaları aracılığıyla tanıyacağız. Güzel, akıllı, saldırgan, bencil, istediklerini elde etmek için yalan söylemekten çekinmeyen, hayatı oburca yutan bir genç kız. Kısacası sanki Habil ile Kabil gibi birbirine zıt iki kardeş. Ece, Evrim’in ilk ve tek aşkı Gürdal’la birlikte kaçmış, o günden beri annesiyle Evrim’in yalnızlıkla kuşatılmış hayatlarında adı bir daha anılmamıştır.
Evrim’in meslekteki ilk işi, kayıp kişiler hakkındaki yazı dizisine bir dosya hazırlamak. 2003 yılında evlerinden çıktıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamayan iki kadın hakkında bir şeyler yazması istenir Evrim’den. İki kadın arasındaki ilişki hakkında bir takım dedikodular yapılmış olmakla birlikte, ekonomik sıkıntıları olmayan bu iki kadının neden ve kimden kaçtıkları açıklığa kavuşmamıştır. Aslında yazı dizisinin meseleyi çözmek ya da kadınları bulmak niyeti yoktur. İstenilen okuyucunun ilgisini çekecek bir hikâye çıkarmak. Ne var ki Evrim farkında olmadan kapılacaktır kayıp kadınların hayatlarına. ‘Eflatun Kadınlar’ adını verdiği dosyayı hazırlarken kayıp kadınların yakınlarına, eski sevgililerine ulaşacak, daha önce hiç bilmediği mekanları dolaşacak, farklı insanlarla tanışacak, hayatındaki tek düzelik bir süreliğine de olsa kırılacaktır. Ama hazırlayacağı yazıya değil kayıpların akibetine yoğunlaştıkça hem gazetedeki işi sallantıya girmiş hem de zaten sürdürmekte zorlandığı dış dünya ile olan ilişkisi iyice karmaşıklaşmıştır. Etrafını saran ağların giderek içinden çıkılmaz bir hal aldığını hissetmeye başlar Evrim;
“Neslihan, Irmak, Selçuk, Çağla ve bu olayın içinde yer alan ve henüz karşılaşmadığım, ama hayatıma girmeleri kaçınılmaz olan diğerleri beni bu büyük çilenin başına oturtuyor, hiç de gönüllü olmadığım bir işi yapmaya zorluyorlardı. Bir çileye bir kendime bakıyor, onunla başa çıkamayacağımı sanıyordum zaman zaman. Hangi ipi çeksem çile biraz daha düğüm olacak, iyice açılamaz hale gelecekti sanki. Şimdilik mesafemi koruyordum. Onu elime alıp alıp bırakıyordum. Ama biliyordum; yakında çilenin içine dalacak, o karmaşada ben de kaybolacaktım...”
Gerçekten de kaybolacak, roman sürpriz bir finalle noktalanırken şimdi her şeyi sondan başa doğru yeniden değerlendirmek, doğrularla yalanları ayıklamak gerekecektir.
Anlatıcıya güven olmaz
Roman kahramanının bakış açısıyla birinci tekil şahıs ağzından anlatılan hikâyelerde, okuyucu, roman kahramanıyla kolaylıkla özdeşleşebilir. Tehlikeli bir birlikteliktir bu. Olay aktarımlarının, kişiler hakkındaki değerlendirmelerin, iyi ve kötü yargılarının sorgusuzca benimsendiği anlarda anlatıcı ile yazar, yazar ile okur arasındaki mesafe kaybolmaya başlar. Kendisini çirkin bulan Evrim’e başkalarının neden “çok güzelsin” dediğini, korku ve takıntılarını, okuldan sonraki kayıp iki yılını, örümcek ısırığının yarasının nasıl kapandığını, ayağındaki aksamanın düzelmesini, annesinin hiç ortada görünmemesini ve muhtemelen dikkatinizden kaçmış başka küçük ayrıntıların nedenlerini anladığınızda hikâyenin düğümleri çözülmüş olacak. Ama huzursuz bir çözüm. Evrim ve Ece’nin geçmişini, ortaya dökülen sırları, ve anlatıcının akıbetini öğrenmek hikâyenin hüznünü daha da artırıyor.
Anlatıcının peşine takıldığınız için aldatıldığınız duygusuna kapılabilirsiniz, ama yazarın suçu yok; bu, kendisini yazara teslim eden okuma alışkanlığının neden olduğu bir durum. Etkin bir okuma yapmak için hem yazarın sözü ile kahramanın sözü arasında bir ayrım yapmak hem de anlatıcının gerçeklik algısına bir şerh koymak gerekir. Cahide Birgül, okuyucuya bu fırsatı vermiş aslında; kendi sesi ile kahramanın sesi arasındaki ayrımı, yani Evrim’in algısı ile dış gerçeklik arasındaki çatışmaları, kısacası anlatıcısının güvenilmezliğini sezdiriyor. Bu güvenilmezliğin yarattığı tekinsiz bir havası var romanın. Gerilim öğesi kadınların kaybolmasının izini sürmekten değil, onların izini sürerken Evrim’in içi dünyasındaki dengelerin bozulmasından kaynaklanıyor. Yan yana akan ama birbirini sürekli kesen bu ikili kurgu Cahide Birgül romanlarının karakteristiklerinden. Bir diğer karakteristik ise birlikte yaşarken yalnızlığı çoğaltan mekanlar olarak mutlu zamanları çoktan geride kalmış kasvetli aile evleri. Baba ile kızının, iki kardeşin ya da anne ile kızının biraradalıklarını sevgiden değil zorunluluktan sürdürdükleri tekdüze hayatlar, bunların yarattığı ruhsal sıkıntılar.
İlk bakışta dış koşullardan yalıtık gibi görünmekle birlikte, Birgül’ün roman kişilerinin ruhsal travmalarını dış dünyayla, diğer insanlarla olan ilişkileri tetikliyor. Kıskançlık, tuku, hırs, öfke ve diğer duyguların, sıkıntı ve patalojilerin asıl kaynağı ahlaki, tıbbi ve toplumsal boyutların birbirinden ayrılmaz bütünlüğü. Öteki üzerinden dolayımlanan, kırbaçlanan maddi ve manevi arzuların karmaşık ilişkileri bireyin iç dünyasında kötücül bir koza örüyor. Ailede başlayan, arkadaş ve iş çevresinde büyüyen ve önce bireyi ardından toplumu kaplayan büyük bir koza. Evrim, hepsinden daha naif olduğu için belki de, yarılmayı doğrudan yaşıyor, ama romandaki diğer kişiler de o kötücüllükten nasiplenmiş kişiler. Özetle söylemek gerekirse, Cahide Birgül’ün roman kişilerinin ruhsal çöküntüleri basitçe kişisel rahatsızlıklar denilip geçiştirilemez. İnsan psikolojisi ile sahip olma, kazanma, kendini gerçekleştirme arzusu arasındaki ilişkiyi açığa çıkarırken yalnızlık duygusunu, sevgi açlığını, toplumsal durumun yarattığı çarpıklıkları çok iyi kullanıyor. Bu türden duyguların ortaya döküldüğü anlarda iç monologlar çok başarılı...
Anlatısının dinginliğinden söz etmiştim. Ayrıntılarla zenginleşen iç konuşma ağırlıklı, incelikli, kırlgan, ağırlığını hissettirmeyen bir dili var Birgül’ün. Bireyin iç dünyasına ilişkin değişimleri basit bir yüz ifadesi, basit bir sözcük ya da bir suskunluk anıyla ortaya seren dingin ama çarpıcı bir üslubu var. Benzer temaları her biri gerilim yüklü farklı hikâyelerle anlatan Cahide Birgül, çağdaş romanımızın en önemli yazarları arasında yer alıyor.
EFLATUN KOZA
Cahide Birgül
Everest Yayınları
2009
184 sayfa
8 TL.
Gönderen Ey'lûl
29 Eylül 2009
e y l û l
......................................
29 . 09 . 2009
"... Sevgili Ella,
Doğum günün kutlu olsun..Hem erkekler hem kadınlar için 40 en güzel yaştır.
Bence 40 sayısı tılsımlıdır.
Boşuna değil, Nuh tufanı 40 gün sürdü. Sular her yeri kapladı ama aynı zamanda bu topyekün yıkım, birikmiş tüm kirleri sildi ve hayata yeniden başlama fırsatı verdi. İslam tasavvufunda 40 sayısı bir mertebe aşmak için sarf edilen zamanı, manevi uyanışı temsil eder. Bilincin 4 temel safhası vardır. Her birinde 10 derece mevcuttur ki toplamda 40 eder. Hazreti İsa 40 gün 40 gece çölde çile çekti. Hazreti Muhammed peygamberlik çağrısını 40 yaşında işitti. Buda ıhlamur ağacının altında 40 gün tefekküre daldı. Ve tabii bir de Şemsin 40 altın kuralını unutmamalı.
Kırk yaşında insan yeni bir vazife üstlenir. Bence muhteşem bir yaşa vardın.. Yaşlanmayı da sakın dert etme. Kırk öyle kudretli bir sayıdır ki, kırışıklıklar da saçındaki aklar da yanında cılız kalır..
Kendine iyi bakman dileğiyle..
Aziz ..."
AŞK syf:151
_
Gönderen Ey'lûl
22 Eylül 2009
eflatun kadınlar seni ©Ok seviyOr..!
Eflatun Koza
Cahide Birgül
09 - 2009
184sayfa
"... Seni kırdığım yerden beni de kırdılar,
Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni ..."
AĞRI Birhan Keskin
Gönderen Ey'lûl
18 Eylül 2009
anababamın
ilan-ı aşk-ı
_______________ 18eylul1967
''Aşk'ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır Aşk!
Ya tam ortasındasındır, merkezinde...
Ya da dışındasındır, hasretinde!...''
''... Her hakiki aşk,umulmadık dönüşümlere yol açar.
Aşk bir milad demektir.
Şayet 'aşktan önce' ve 'aşktan sonra' aynı insan olarak kalmışsak,
yeterince sevmemişiz demektir.
Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir.
O kadar çok değişmelisin ki sen, sen olmaktan çıkmalısın!... ''
"Şems"AŞK/syf:339
büyük harflerle aşk ...
Gönderen Ey'lûl
15 Eylül 2009
KADİ(E)R GECESi
“ ‘Benim kaderimde sen var mısın acaba? ’ diye sorabilmek isterdim ona.‘Şayet yoksan bileyim. Boş yere senin hakkında hayaller kurmayayım.’ ” (s.275)
"Kaderin ne oldugunu anlatamam" dedi Sems. Ama ne olmadıgını anlatabilirim. Kader,hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten 'ne yapalım kaderimiz böyle' deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin."
A ş k
sezen aksu- "Dua "-
Gönderen Ey'lûl